~~Chapter Ten~~

En başından başla
                                    

Paketi teslim ettiğimde bayan Rose'un yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. Paketi bana geri verdi.

"Aç."

Ne yapmaya çalıştığını anlayamamıştım. Ama itiraz etmeden paketin kağıdını yırtıp açtım. Kutunun içi boştu. Tek bir parça kağıt vardı. İçinde şunlar yazılıydı:

***

Bu paketi teslim etme görevini sana veriyorum çünkü sadakatini ölçmeye ihtiyacım var.

Eğer bu paketi sorgulamadan istediğim adrese götürüp teslim ettiysen ve sonra geri aldıysan: Testi geçtin.

Eğer içini açıp da ne olduğuna bir göz attıysan: BAŞARISIZ OLDUN.

***

Şaşkınlıkla Bayan Rose'a baktım.

"Bu da ne demek? Hiçbir şey anlamadım."

"Gel. Ofisime geçelim. Martha!" diye bağırdı yeni işe giren öğrenciye. "Kasaya göz kulak ol."

Ayaklarını sürüyerek ofisine geçti ve kapıyı kapattı. Her zamanki sert ve ciddi ifadesinin yerinde şimdi bir gülümseme vardı.

"Zoey. Ben yaşlı bir kadınım. Bir ailem yok. Yalnızım. Belki asla tahmin edemezdin ama büyük bir servetim var."

Ağzım beş karış açık bayan Rose'u dinliyordum.

"Zamanım azaldı. Günlerim sayılı artık. Mirasımı kime bırakmak istediğimi uzun uzun düşündüm. Sen çok iyi bir kızsın. Saygılısın, çalışkansın, dürüstsün. Eğer bir kızım olsaydı sahip olmasını isteyeceğim bütün özelliklere sahipsin."

"Ama..." diyecek oldum ama her zamanki sert tavrıyla beni susturdu.

"Sözümü kesme. Önemli bir şey anlatıyorum burada." dedi huysuzlanarak. Sonra yumuşak ifadesine tekrar geri döndü.

"Kızlara olan düşkünlüğünden haberim var. Sen anlamadığımı sanıyorsun ama ben uzun yıllar yaşadım, kızım. Bu benim için, hakkındaki fikirlerimi değiştirecek kadar büyük bir olay değil. Olabilir. Sevmek sevilmek güzel şeyler."

Nasıl olup da anlamış olabileceğini bir türlü anlayamadım. Masasının çekmecesinden büyük sarı bir zarf çıkardı.

"Bunun içinde vasiyetnamem var. Al şunu." dedi yine kızarak. "Neyim var neyim yoksa senindir."

Zarfı açıp içindeki vasiyetnameyi şaşkınlıkla okudum. Dediği kadar serveti vardı. Artık ömrümün sonuna kadar çalışmasam da harcayabileceğimden çok daha fazlası vardı.

"Aile mirası bu. Ailemin tek çocuğuydum. Anne ve babamı küçükken kaybettim. Ama paraya hiçbir zaman köle olmadım, kızım. Evsizler ve yaşlılar için barınaklar yaptırdım. Yoksullara yardım ettim. Kimsesizlere ev buldum. Hiç aşık olmadım. Kimse tarafından sevilmedim. Sevgiye hasret yaşadım hep. Ben de sevgimi diğerleriyle paylaştım. Bu dünyada belli bir amacım vardı ve hepsini yerine getirdim. Artık vicdanı rahat bir Hristiyan olarak ölebilirim."

"Ama bayan Rose... Siz daha çok gençsiniz." dedim ama aşağı yukarı 80 yaşında olmalıydı. Son zamanlarda epey yorgun görünmeye başladığını fark etmiştim. Huysuzluğunun bundan kaynaklandığını düşünmüştüm.

"İşte şimdi ilk yalanını söyledin. Kerata seni. Neyse neyse. Daha fazla yaşamaya gücüm yok. Zaten kanser iyice ilerledi. Pankreas." dedi hüzünle. Bundan hiç haberim olmamıştı. Birden içimi büyük bir hüzün kapladı. Bayan Rose'un bana bağırdığı, azarladığı bütün o anları düşündüm. Hepsi nasıl da kıymetliydi.

Yatılı Okul《girl♡girl》Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin