Gözlerle Gelen İtiraf

1.4K 136 3
                                    

Seminerin yapılacağı yerin bahçesine geldiğinde herkesin içeriye yöneldiğini fark etti. Ağırlıklı olarak iş adamları vardı elbette. Kendisi içeri girene kadar herkes çoktan sağlı sollu olacak şekilde dağılmıştı. Bilun ne tarafa yöneleceğini bilmediğinden beton gibi yerine çakılıp kalmıştı. İşe yaracağını bilse portakalı soyar, teraziyi jimnastikler öyle de salonu bulurdu ama ona vakit yoktu. Elinde tuttuğu telefonunu çıkarıp Fatih'in attığı maili gözden geçirdi. Eş zamanlı olarak yanına gelen göbekli bey amcanın sesiyle başını kaldırdı.

'' Nasıl yardımcı olabilirim kızım ? ''

Elindeki telefonu acelece çantasına tıkıp gülümsedi.

'' Ben seminere geldim. Ama sanırım salonları karıştırdım. Hangisi olduğunu bilmiyorum yani. 15.00'te olan...''

'' İş adamlarının olduğu seminer mi ? ''

'' Evet, ta kendileri oluyor,'' diyen Bilun'un yine muzipliği üzerindeydi.

'' Şura kızım.'' Adam eliyle salonu gösterdi. Demin dışarıda olup birbirinin fiskosunu yapan fiyakalı abiler de gösterdiği yere girmişti. Ayakları duraksız şekilde harekete geçmişti ki, yaşlı amca, '' Şimdi açık arttırma var yan tarafta. Çakışmasın diye 15.30'a çektilerdi senin dediğin semineri,'' dedi.

'' Anladım. Ne yapayım, beklerim o zaman.''

Tontiş, yanakları kızarık olan amca kendisine bekleme salonuna kadar eşlik etmişti.

'' İçecek bir şey ister misin kızım ? ''

'' Teşekkür ederim amca ama almasam daha iyi. ''

Maazallah, en olmayacak bir anda çişim falan gelir, labirent gibi olan bu yerde WC aramak zorunda kalırım. Neme lazım bir de öyle bir maceraya...

Bilun daha ihtişamlı ve şatafatlı bir yer beklediğinden azıcık hayal kırıklığı yaşamıştı. Sonuçta bu üst düzey yöneticilerin katılacağı -sözüm ona gizli- toplantıydı. Bulundukları yer şehre epey uzaktı. Bu Burak denilen adam kim bilir yine ne işler karıştırıyordu ? Zaten Fatih de seminerin tam olarak ne üzerine olduğunu öğrenememişti. Kafasındaki düşüncelerden dolayı ayaklarını sık sık yere vurup duruyor, stresten olsa gerek oflayıp pofluyordu. Sırf eteğinin ütüsü bozulmasın diye poposunu sandalye üzerindeyken bile havada tutuyordu. Ki kalem etekle bunu yapmak, İstanbul'u Fatih'in o yaşında fetih etmesi kadar zor bir işti. Bir de heyecanlıydı. Oysa Bilun bu zamana kadar buna benzer birçok iş yapmıştı. Yine de ilk kezmiş gibi sersemce davranmaktan, panik yapmaktan kendini alamıyordu. Tabi bunda 5 gün önce yaşanan rezillikte etkiliydi. Uraz olmasaydı, şu an selası okunuyor olabilirdi!

Kapının açılmasıyla başını oraya çeviren Bilun, göz göze geldiği adamdan sonra sıcacık bir tebessümle gülümsemişti. Sanki bunu bekliyormuş gibi rahattı tavırları. Kalbi hariç! O oyunbozanlık eden mızıkçı çocuk görünümünde inzivaya çekilmiş durumdaydı. O kadar hızlı hareket ediyordu ki, diğer organları bu haylazlığınla baş edemiyor gibi garip tepkiler veriyordu. Mesela aklı çok kızıyordu. Midesi desen kramponlu ayakkabıdan tekme yemiş gibi kasılıp duruyordu. Böbrekleri eteklerindeki taşları döküyordu. Bu liste uzardı da uzardı yani...

'' Burada bekleyenin sen olduğunu tahmin etmiştim,'' diyen adam oyalanmadan kapıyı kapamıştı. Bunu bizzat planlayan kendisiyken tahminini ıskalaması beklenemezdi değil mi ?

Gözleri buluştuğunda gerilmişti Bilun. O gözler kendisinin aklına olur olmadık şeyler getiriyor, daha önce hissetmediği duyguları hissetmesine sebep oluyordu. Bir de gaza gelip İbo'dan mavi mavi şarkısını patlatmaktan korkuyordu galiba. O kadar değişikti ki gözleri, Bilun onlara baktığında bazen kendini gökyüzündeymiş gibi hissediyordu. Bazen de denizin dibinde. Ya yükseklere tırmanıyordu ya da boğulacak kadar dibe batıyordu. Ortası yoktu. Uraz Arslan'ın kendisine yaptıklarının ne yazık ki bir ortası yoktu...

Kariyerim Aşk /TAMAMLANDITempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang