FARKLIYDIK

30 4 2
                                    

FARKLIYDIK

Bana;

-Evlenmeyi düşünmüyor musun? Diye sordu.

-Hayır düşünmüyorum.

Dedim

-Ben bu zalim hayat ile evliyim. Nereye kadar giderse o kadar evli kalacağım.

Dedim.

Sustu. Oda biliyordu anlatacaklarımı kaldıramayacağımı. Belki de korktu bilmiyorum. Erkekler nedense evlilikten korkarlar. Bana "Evlenmeyi düşünmüyor musun? " yerine belki de "Benimle evlenir misin? " diye sormalıydı. Sormadı, muhtemelen soramadı, çekindi, çekinceleri vardı. Saygı duydum. Beni sevdiğini biliyordum ama benim istediğim gibi değildi hiçbir şey. O belki merak ettiği bedenimi sevdi, ben ruhumu seven birine ihtiyacım vardı. Ruhumun okşanmasına ihtiyacım vardı. Kötü günlerimde gitmeyecek, beni gitmek ile tehdit etmeyecek birine ihtiyacım vardı. Başlamadan yine bitti. Üzgün müyüm bilmiyorum. Yani nabzımı yokladım, hissetmiyorum galiba. Ne kadar gereksiz erkek doğduğunu düşündüm. Her şey çok farklı ve güzel olabilirdi oysa. Hayatımdan umudumu kestim. Galiba ben hiç evlenemeden öleceğim. Sen git birde üzerine AVNİ(KANSER) ol. Tarifi mümkün olmayan tek benim yaşadıklarımı yaşayanların anlayacağı şeyler yaşıyorum şu sıra. Mesela saçımın kel olup olmadığını, mememin alınıp, alınmadığını merak etmeden hatta belki yaşayıp, yaşamayacağımı düşünmeden ne kadar vaktimiz varsa o kadar beni kabullenecek yüreğinin merkezine oturtabilecek birine çok ihtiyacım var. Sanırım çok şey istiyordum. Evliler bile çocukları olmasına rağmen Avni olunca eğer terk edilebiliyorlarsa ve hatta öz babalar, anneler, kardeşler bile anlamıyorsa hasta birinden, o an tedavi gören enfeksiyon kapmaması gereken birinden iş güç bekleyebiliyorlarsa sanırım olmayan bir şeyi bekliyordum. Bunu fark etmez sanırım beni acıttı, üzdü, yıprattı. Bu hastalığın öğrettiği bir şey daha benim kimseye bağımlı olmamam gerektiğiydi. Benden başa hiç kimse yeteri kadar beni sevemez, değer veremez ve koşulsuzca yanımda olamazdı. Ama şu kahrolasacı yalnızlık yok mu? Nasıl da içim acıyor, nasıl da incilerim istemeden akıyor. Peki ben koşulsuz sevebiliyorsam neden hiç kimse, özellikle erkekler bunu yapamıyor? Ya da sevmeden, aşık olmadan yapamayacakları sözler neden verilir? Anlamıyorum, anlayamıyorum. Hatta anlamak da istemiyorum artık. Tek bildiğim çok yalnızım. Aynaya baktığımda ki kişi ben değilim. Allah kahretsin ki saçlarım yok. Ne zaman uzar Allah bilir. Acaba saçlarımı hiç görmeden mi öleceğim ben. Ne olurdu sanki birazcık umudum olsaydı. Ölmekten hala çok korkuyorum. Anne olmayı oysa ne kadar çok istiyordum. Yani şimdi ben hiç anne olamayacak mıyım? Şaşkınım, üzgünüm, yalnızım, korkuyorum. Allahım yardım et. Nefes alamıyorum. Gece uyanıp, uyanıp kendimi kontrol ediyorum. Ufacık kalbim çarpsa öleceğimi sanıyorum. Sanırım yine panik atağım gündemde. Ne zamandır yoktu ölüm korkusu ta ki Avni bana uğrayana kadar. Düşünmekte istemiyorum, uyumak istiyorum, ya uyanamazsam diye korkuyorum. Ayları sayıyorum. Nasıl geçer ki bu günler henüz ilk kemoterapimi aldım. Bir hafta sonra giden saçlarımı özledim. Doktor kaç kemoterapi alacağımı bile söylemedi. Bir hafta yemek yiyemedim, sürekli bulanmaktan ve çıkarmaktan. Acile gidiyorum beni Ankara'ya sevk yapıyorlar. Neymiş yaşadığım yerde kemoterapi gören hastalara nasıl müdahale edeceklerini bilmiyorlarmış. Şaka mısınız siz? Ben sürekli nasıl gideceğim. Bir serumda mı veremezsiniz yani. Neyse ki çabalarım boşa gitmedi ve az az bazı vitaminlerden karıştırarak serumum takıldı. Ertesi gün şükür yemeye içmeye başlamıştım. Bol bol su içmesi gereken ben bir haftadır su dahil hiçbir şey ağzıma alamamıştım. En çok eskiden nisan aylarını severdim. Artık Nisanı da sevmiyorum. 16 nisan pazartesi 2012 benim ilk kemoterapi tarihim olarak tarihe kazındı. Kim bilir daha neler yaşacaktım. Aynaya bakamıyorum ailemden bile utandığım için saçımı tülbent ile örterek evde geziyorum. Ama kemoterapinin içinde sanırım kortizonda var. Sürekli ateş basıyor bana. Bir hafta yemek yiyemediğim gibi banyo da yapamadım. Yanlış olan ne varsa yapmışım. Oysa ilk gün banyo yapmalıydım vücudumdaki zehirin gidebilmesi için. Bol bol su içmeliydim yine idrarımdaki o mideyi bulandıran kırmızı ilacın gitmesi için. Hayır bilmiyorum ki su içmedğimden mi hala idrarım kırmızı akıyor yoksa kanamam mı var? Çünkü kanamam da olabileceği söylenmişti. Kemoterapi öncesi evet bilgilendirildim kemoterapi hemşirem tarafından.

- Bol su içmeliyim, verilen ilaçları zamanında almalıyım.

- Evet bulantı olabilir ama ilaç alırsam geçecek. Ateşim 38'i geçerse acile gitmeliyim. (yaşadığım yerde acillerin laftan anlamadığını bilmiyor tabi ki bunu söyleyen hemşire. Ankara'ya gitmem ise özel araba bile olsa en az bir buçuk saatlik yol. Oysa müdahale böyle zamanlarda anında yapılmalı. Bunun anlamı şudur, ya hasta enfeksiyon kapmıştır ateşi yükselmiştir acilen tedavi edilmesi gerekir ya da ilaçların yan etkisine bağlı da ateş yükselmesi meydana gelebilir ki her iki durumda da süre önemlidir.)

- Portakal, greyfurt vs yememeliyim. Bitki çayları da halbuki sakıncalı ama niyeyse bahsedilmedi bana.

Ama hiç kimse bu günlerin geçeceğini söylemedi bana. Allahtan 2 ay rapor vermişti doktorum. 2 ay sonra tekrar alıp almayacağımı bilmeden Ölümüne 6 aş işten atılmamak için çalıştığım Noterde ki katibelik işimin elden gideceği ve nasıl tedavi olacağım korkusu sarmıştı bile. Allahım ne kadar zormuş ayakta kalmaya çalışmak, rabbim dakikaları kimseye saydırmasın. Başım ağrıyor ağrı kesici bile alamıyorum, çünkü açım, midem bulanıyor, sürekli çıkartıyorum. Sürekli Rabbimin isimlerini tekrarlayarak dua ediyorum. Açlıktan uyuyamıyorum bile. O kadar açlık yaşadım ki bulantımdan o bana iler ki zamanda. 3. kemoterapimin 3. gününde bayılma olarak dönecekti. Beyaz kan hücrelerim de düşmüş. Her şey halledilir de işte şu yalnızlığın verdiği kırgınlık ve kızgınlık, öfke, korku geçmiyor. İler ki zamanda anlayacaktım ki ben zaten affedemediğim için hastalanmışım. Bunları zamanla öğrendikçe hastalığını bana ödül olarak döndüğünü ve bir çok ayrıntıyı anlayacaktım. Benim bir misyonum vardı bu hastalığı yaşamam da bunu insanlara anlatmalıydım. Benim gibi onlar da bilmeden bocalamamaları lazımdı. Her şeyin güzel olmasın seçecektim. Sağlığı seçecektim. Aptal gibi bağlanmamayı ve koşulsuz sevmeyi( itiraf ediyorum bunu halen çokta yaptığım söylenemez ama büyük aşama kaydediyorum. ) İnsanları yargılamamayı da öğrendim galiba. Çünkü kimlerin hangi yollardan geçtiğin bilmiyorum. Kim bilir neler yaşadı da hatalar ile doğrular yer değiştirdi. Umuda yolcuğumun ilk evreleri o kadar sancılı geçti ki ben bile halen şu an geçmişe baktığım da büyük mucize olarak değerlendiriyorum bunları. Yaşadığımız her şey hatta doğum, ölüm ve bir çok şey mucize değil mi? Hayata hangi çerçeveden bakarsak aslında odur yaşam.

AVNİ'Yİ NASIL YENDİM KİTABIMDAN DEVAM EDECEK.


AVNİ'Yİ NASIL YENDİM KİTABIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin