Bölüm 8- '' BU ADAM BENİ TANIYOR''

Start from the beginning
                                    

''Ann-''

''Beni çıldırtma Zeynep!'' diye gürlemesi ile araya girme çabam başlamadan bitmişti.

Aradan geçen birkaç saniye sessizlikte annemin kesik kesik nefes alıp verdiğini fark ettim. Ağlıyordu ve bunu fark ettirmemek için sakinleşme molası vermişti konuşmasına.

''İyiyim.'' Dedim usulca bu sessizlikten faydalanarak.

''İyiyim anneciğim, gerçekten. Endişeleneceğin hiçbir şey yok.'' Pimpirikler kraliçesine de endişelenme demek biraz Show bence diyen iç sesimin kafasına bir tane patlattım. Annem belki gerçekten iç sesimin söylediği gibi pimpiriklenme konusunda bir dünya markası olsa da, bunun için çok geçerli bir sebebi vardı. O eşi kızının gözleri önünde öldürülmüş bir anneydi hatta çok daha fazlası. Onca zor zamanları sadece ben yaşamamıştım annem de benimle beraber harap olmuştu. Haklıydı. Bazen onların ilgisinden bunalsak da, bazen bize yanlış gelen şeyleri savunsalar da anne olmak tepeden tırnağa haklı olmaktı. Dokuz ay karnında bir ömür kalbinde büyüttükleri çocuklarının saçına rüzgar değmemesini istemekte haklıydılar...

''Dün...'' diye yeni bir cümleyi yolladım anneme doğru;

''Bazı aksilikler oldu, ama önemli bir şey değil anneciğim. Telefonum düştü benim kırıldı. Sana dönmeyi unutmuşum. Bardaydık, Beyza da duymamıştır herhalde. Ege zaten operasyondaydı telefonu ondan kapalıdır.''

Pek de yalan sayılmayacak şekilde durum bildirimi yaptıktan sonra konuyu bu kadar mantıklı toparlayabildiğim için kendimle gurur duymuştum.

''Kızım ne demek seni geri aramayı unuttum. Bak bir daha yapma böyle şeyler. Öldüm öldüm dirildim burada.''

Söylediklerinden biraz olsun sakinleştiğini anlayınca ben de rahatlamıştım. Boğazımdaki yumru da çözülmek için bu anı bekliyormuşçasına dağıldı.

''Haklısın ana kraliçem..'' diye neşeli bir giriş yaptım; ''Tekrarı olmayacak bunun merak etme.''

Annem sözlerimden ikna olup gönlü ferahlayınca kardeşimle de kısa bir konuşma yapıp telefonu kapattım. Geçen sene üniversiteyi kazanmış olmamı bahane ederek Ankara'dan annemin yanından ayrılmıştım. Üniversiteyi tabi ki kazanmıştım fakat İstanbul'a gelme sebebim sadece bu değildi. Babamın gözlerimin önünde katledilişinden sonra, yaşadığım kabus dolu günler bir yana, büyüdükçe katiline karşı olan öfkem de benimle beraber büyümüş ve en nihayetinde zabt edemeyeceğim boyuta ulaşmıştı. Babamın katilini bulmama imkan yoktu, zira o vakitlerde kendisi de henüz çocuk yaştaydı. Yaşadığım travma, aldığım ilaçlar, sürekli olarak o hastaneden bu hastaneye yapılan nakiller derken, o yaşımda babamın katilinin peşine düşmem beklenemezdi. Üzerinden yıllar geçip ben kendi ayaklarım üzerinde duracak yaşa geldiğimde ise, o kim bilir neredeydi. Belki de ölmüştür diye geçirdim içimden milyonuncu kez, ölmemiş olmasını delicesine isteyerek. Hayatım sonlanmadan onu bulmayı, gözlerine bakıp hesap sormayı isteyen yanım sürekli aktifti. İşte sırf bu sebepten, üniversite tercihlerime annemden uzak ama onun kabul edebileceği bir yer olan İstanbul'u yazmıştım. Egemen ve Beyza çocukluk arkadaşlarımdı. Annem bir tek onlarla beraber olmama izin verir, yanlarındayken güvende olduğumu bilirdi. Egemen bizden yaşça büyük olduğu için Polisliği kazanıp İstanbul'a gideli birkaç yıl olmuştu. Onun kötülerin peşinden koşacak bir polis olması beni heyecanlandırmıştı. Fakat bu heyecanıma karşın polis hakim ya da avukat olup başımı belalara sokmamı istemeyen annemle ise taban tabana bir zıtlık içindeydik. Annemin kararları konusundaki kesinliğini bildiğim için itiraz etmeden onun istediği, tehlikeden olabildiğince uzak Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü seçtim. Beyza ile birlikte yaptığımız tercihler neticelendiğinde, işte hep beraber İstanbul'daydık. Annemin, burada Edebiyat okuduğumu zannettiği bir yıl boyunca ben dövüş sanatları eğitimi almıştım. Fakülteye hiç gitmiyor değildim elbet, kalmayacak kadar derslere katılsam da vaktimin çoğunu savunma ve saldırı tekniklerinde kendimi geliştirmeye harcamıştım. Resmiyette bir polis, hakim, savcı olamasam da, gayri resmi olarak kötülerin cezasını çekmesi için savaşacaktım. Son bir yıldır da bu savaşın içindeydim. Egemen'in polisliğini kendim için fırsata çevirdim. Onun sayesinde kötü insanları bulmak onlarla mücadele etmek çok daha kolay olmuştu. Böyle bir çabam olmasa nefes almak benim gibi biri için imkansız olurdu. Annemin anlayamadığı buydu. Ben, hayatımda bir kere bir kötülüğe göz yummuş, sessiz kalmıştım. Babamın sözüne inanıp saklanmıştım. O sessizliğim benden çok şey götürdü. Aklım başıma geldiğinde, bir daha ne zaman, nerede, nasıl olursa olsun gördüğüm duyduğum hiçbir kötülüğe göz yummamam gerektiğini anladım. Çünkü engelleyebileceğimiz halde görmezden geldiğimiz her kötülüğün ortağı oluruz. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın demek insanlığa sığmayan bir durumdur. Günümüzde herkes istisnasız herkes zalimlerin zulmünden, tecavüzcülerden, hırsızlardan, pedofiliden, organ mafyalarından ve daha pek çok kötülükten bahsediyor ve bunu bir kahvehanede keyif kahvesini içerken yahut ayaklarını uzatmış televizyon seyrederken dedikodu gibi alelade bir şekilde yapıyor. Araya birkaç lanet cümlesi sıkıştırdı mı tamam. Oysa, falan yerde bir adam karısını öldüresiye dövüyor hadi gidelim ona yardıma dediğinde ise; karısıdır canım sever de döver de, kadın da akıllı olsaymış da dövdürmeseymiş kendini, kim bilir ne haltlar yedi yosma, gibi cümleleri de hemencecik sıralayıveriyor. Kötülük anlayışımızı bile dar kalıplarla sınırlıyorduk...

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 10, 2021 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Kalbini Koru - DÜZENLENİYOR/ Ölümü Öldüren Sevda/ İki Seri Tek KitapWhere stories live. Discover now