"Hiç sevmiyorum şu kızı. Hayır bir dönüp baksanız ne güzeller var etrafta..." diyen Yağmur bana göz kırpmıştı. Bende sinirle önümde duran şekerden atmıştım ona. "Bula bula bunu mu buldunuz?!"

Nisa sinirli olduğunu yeterince belli eder tavrının yanında ağzını aralayacaktı ki çalan kapının sesi doldurdu mutfağı. "Ben bakarım siz bakın işinize." Dedikten sonra kapıyı açmak için olabildiğince hızlandım. Neyseki bir kez daha çalmadan açabilmiştim kapıyı.

Açtığımda ise bu sefer karşımda Arslan'ı bulmuştum. Öylece durup geçmesini beklerken aramızda garip bir gerginlik vardı.

"Ahsen?" dedi sanki beni ilk kez görüyor gibi. "Neden sen açtın kapıyı?"

Gözlerim kısıldı. "Beğenemedin herhalde?" dedim huysuzlukla. O ise bezmişlikle oflamıştı.

Yana doğru çekildim geçmesi için. O ise bilerek bana yakın olmak ister gibi geçmişti kapıdan. Nefesini nefesimde hissetmiştim bir an. Gözlerimi saniyelik de olsa bakışlarına değmemek için kaldırmadım.

"Sen yorulma diye demiştim aslında." dedi geri çekilmeden hemen önce. Alaylı yüzüne baktığımda "Ama belli ki iyileşmişsin. Baksana dil pabuç kadar." Diye en iyi bildiği yolu seçerek benimle uğraşmaya başlamıştı.

Bir şey söylemek, laf atmak istedim o an. O da bunu bekledi muhtemelen çünkü birkaç saniye duraksamıştı. Fakat istediğini vermedim. O da içeriye doğru bir şey söylemeden ilerlemeye başladı.

O an aklıma bir şey geldi. Bir ampül yandı.

Bade içerideydi! Arslanın görüşmek istediği, onu görmek için can attan hatta onun için tatlı yapan kız.

"Arslan?!" dedim hızla. Baskın, bir o kadar da diğerlerinin duymaması adına kısık söylemiştim.

"Ne oldu?" derken yüzümdeki ifade her nasılsa yanıma gelmeye başlamıştı. Sanırım farklı bir durum olduğunu sanmış, paniklemişti. "Ahsen?!"

Ben ise ne yaptığımı bilmeden kendimi onun arkasını kontrol ederken bulmuştum. Badeyle karşılaşmasından neden bu denli korktuğumu anlamamıştım. Kalbim heyecanla göğüs kafesimi döverken zorda olsa konuştum.

"Gelsene benimle!" dedikten sonra bir şey söylemesine müsaade etmeden kolundan tutup çekiştirmiştim. Ne olduğunu anlamayıp afalladığında bundan faydalanmak kolay olmuştu. Hemen sağımızda bulunan kilerin kapısını açtığımda ikimizin de oraya girmesini sağlamıştım.

Girerken bu denli yakın bir pozisyonda kalacağımızı tahmin edememiştim. Kapıyı hızla kapatmak istediğimde kolunu tuttuğum Arslan arkamda, döndüğümde de bir o kadar yakınımda kalmıştı.

Nefes nefese kaldım. Kilometrelerce hiç durmadan koşmuştum sanki. Şimdi ise serin, mis gibi kokan bir ağacın gölgesi altında dinleniyordum. Soluklanıyordum.

"Ahsen?!" demişti efsunlu bir sesle. Sesi aynı zamanda öylesine boğuk çıkmıştı ki nefesim beni yoklarcasına kesilmişti. Soru soruyordu aslında. Ne yaptığımı sorguluyordu.

"Şey..." diye başladım almak istediği yanıtı vermek amacıyla. Fakat nasıl konuşabileceğimi bilmiyordum çünkü beynim kitlenmişti. Ağzımdan çıkan anlamsız cümlelerden de bundandı. "Şey diyecektim.."

MÂHPAREWhere stories live. Discover now