26- Araf

41.6K 2.3K 964
                                    


Herkese yeniden merhabalar 😍

Günden güne büyüyoruz ve güncel bölümlerimize her seferinde yeni kişiler katılıyor. Hepsine birden buradan hoş geldin demiş olayım 🧡

Instagram: msevdaas
Twitter: hikayecinsan/ m.sevds

Duyuruları, alıntıları bu hesaplar üzerinden yapıyorum. Aklınıza takılan, sormak istediğiniz bir şey olursa sohbet etmek isterseniz buradan ulaşabilirsiniz 🌸

Lütfen küçük yıldıza basıp satır arası yorumlar yapmayı unutmayın. Bu küçük uyarım düzenli olarak okumasına rağmen asla kendini belli etmeyen hayalet okuyuculara 🧡🙏

Keyifli okumalar 🧡

"Hayırdır?" Yüreğim küçük bir kelebeğin ömrüne misafir olmuşçasına heyecanla hızlanırken ona döndüm. Yeşillerimi hasret kokan kahveleriyle birleştirdim. "Kim kimi nereye götürüyor?"

Hayatta bazı anlar vardır ki yetinmek kelimesi manasını yitirir. Küçük bir maceranın sonundaki o bitişin çaresizliği siner üzerine. Sen ayrılığın ardından gelecek o kavuşmanın hayali ile yanıp kavurulurken hayat maharetin kavuşmakta olmadığını gösterir sana. Kavuşmak için önce yüreğinin yüreğinden ayrılması gerektiğini.

Bizimkisi ayrılmamıştı.

Bir kâğıt parçası uğrunda yolumuzdaki ışıklar sönse de ayrılmamıştı. Belki de bu yüzden bizimkisi bir kavuşma değildi. Fakat gözlerine bakarken hızlanan kalbim, bir anda dermanını yitiren bacaklarım ve her şeye rağmen dolan gözlerim özlemle birlikte nasıl harmanlandığımı gösteriyordu.

Onu nasıl sevdiğimi gösteriyordu.

"Ooo..." diyen abimin gür sesi kendime getirdi beni. Doğrudan baktığım kahvelerinden ayrılmamı sağladı. "Paşamız da teşrif edebilmiş sonunda." Arslan'ın karşısındaki sakin duruşuna aldanmadı. İlk defa karşılaştığım üslubu ve öfkesi ile devam etti. "Biz de tam kalkıyorduk."

Arslan aslında abimin ne söylemek istediğini de tavrındaki sertliğin sebebini de anlamıştı. Anlamıştı anlamasına da abime aynı karşılığı verip vermeyeceği tam bir muammaydı.

"Kalsaydın kardeşim..." dedi benim gitmeyeceğimi olabileceği en hafif şekilde söylerken. Ardından daha öncesinde fark etmediğim poşeti kaldırdı. "Taze simit almıştım. Kahvaltı ederdik birlikte..."

Abim öfkeyle derin bir nefes çekti içine. Sinirlerini zapt etmek için özellikle bir uğraş verirken diline kadar gelen sözleri yutmak için çabaladı. Öyle ki dilini ısırdığı buradan bile belli olurken ileriye doğru attığı bir adımla gösterdi zapt edemediğini.

"Dalga mı geçiyorsun lan sen benimle?" Bir şey yapacak korkusuyla aniden öne atılırken göğsünden tutup "Abi?" diyerek gidişine engellemek istedim. Arslan'ın gözü saniyelik bana takılırken korkmam hoşuna gitmedi.

"Yiğit..."

"Ne Yiğit?" dedi aniden bağırarak. "Ne Yiğit oğlum?" Abim tam da söylediği gibi ne kadar dolduğunu gösterirken Arslan bir açıklaması varmışçasına sakinlikle duruyordu karşısında. "Hadi düğünün hemen ertesi günü göreve çıktın. Hadi yemedim ama yedim say..." Ellerim geriye doğru adımlaması ile kendiliğinden düşerken devam etti. "Bir bok olduğu bu kızın seninle adam akıllı konuşmamasından bile belli. Lan dün akşam gelmişsin karının geldiğinden haberi yok." Sessizlik bir bıçak misali birkaç saniyeliğine araya girerken abimin ses tonuna bu sefer yansıyan hayal kırıklığıydı. "Emanetin karşılığı bu mu sende?"

MÂHPAREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin