0.6

2.9K 228 37
                                    




Harry başını yere eğdi ve annesinin sözlerini bitirmesini bekledi. Louis 'nin hemen ardından annesi ve ablası gelmişti ve Nick 'i o halde, Harry 'yi ise üzerinde kanlı elleri ile bulunca Anne çıldırmıştı. Ne kadar sorumsuz olduğu ile ilgili bir ton cümle kurmuştu ve Louis 'yi evden kovmuştu. Gemma ise Nick 'in yaralarını temizliyordu.

Harry sıkıntı içinde başını salladı. "Sen Harold Styles, son zamanlarda gösterdin bu ani değişimi anlamıyorum! Odan hep kilitli, William durmadan burada ve sen kuzenini öldürürcesine dövüyorsun! Sen bir Meleksin Harry, lanet bir Yarım-Kan değil! Şeytan ve Melek karışı değilsin, tamamen Meleksin! Bunları yapman doğana ve kurallara aykırı! Bunu yapmak istemezdi ama sende yarın bende Kiliseye geleceksin. George senle ne yapacağına karar verecek." Harry nefesinin kesildiğini hissetti.

"Anne beni George 'nin yanına gönderemezsin!" sıkıntı içinde yakındığında Anne başını salladı. "Sen değil miydin Kilise de görev almak isteyen? Bende seni George 'nin yanına vereceğim Harry. O seni yola getirir." Harry umutsuzca başını salladı. "Anne yalvarırım beni George ile çalışmak zorunda bırakma! Tüm Kilise temizliğini bile kendim yaparım ama lütfen George olmasın!" Anne başını salladı.

"Konu kapandı Harold. Seni ancak o yola getirir. Yarın benle Kiliseye geleceksin." Harry ne kadar umutsuz bakışlar ile ona baksa da Anne umursamadı. Oldukça kararlıydı. Harry dua odasından çıkarken öfkeli bir şekilde Haç işaretine baktı. Melek olmak istemiyordu. Boktan kurallar ile yaşamak istemiyordu. Fakat ne yazık ki yapılabilecek pek bir şey yoktu.

Kapıyı öfkeyle kapattı ve odasına doğru ilerledi. Girmeden önce koridoru kontrol etti, ardından kilidi açtı ve kendini içeriye attı. Hemen ardından kapıyı tekrar kilitledi. Anahtarı masasına bırakırken nefesini verdi kendini yatağa attı. Cidden her şey çok zor olmaya başlamıştı.

Bu gün yaptıklarına bir açıklama bulamıyordu. O saldırgan birisi değildi ve belki de Nick haklıydı. Harry onun, kendisini kışkırtarak eğlence çıkardığını düşünse de sadece bazı anlar doğru söylediğini düşünmekten kendini alamıyordu. Nick yarım kandı. Yalan söyleyebilirdi. Yarı-Melek ve Yarı-Şeytan dı. O yalan söylüyor olabilirdi ve Harry bunu aklından çıkarmamaya çalışıyordu.

Pekala diye düşündü. Karanlık bir Melek haline geliyor olsam bunu hissederdim. İçimde bir öldürme dürtüsü yok sonuçta; kendini avuttu. Ardından düşünmeden edemedi. Yoksa var mı?

Derin bir nefes daha aldı ve kendini attığı yataktan kalktı. Eskisi kadar yaşam dolu hissetmiyordu ve bu canını sıkıyordu. Eskiden hep ne yapacağını bulurdu şimdi ise, sadece bekliyordu. Annesinin odasını ne zaman göreceğini, o ve Louis 'nin yakınlaşmasını ne zaman öğreneceğini ve ne zaman Harry 'nin günahlarını kınayacağını bekliyordu. Bu korkunçtu.

Harry ayakta öylece dikilmekten sıkılmış bir halde masasına yaslandı ve parmakları sandalyesinin başlığının etrafına sarıldı.

Aklında olan tek şey George ile Kilise de çalışacak oluşu değildi elbette ama en ağır basan şey buydu. Onunla çalışmak istemiyordu. Açıkçası Kilise de bulunmak bile istemiyordu. Harry küçüklüğünden beri gizliden gizliye Kiliselerden korkmuştu. Çünkü orada Tanrı 'nın kendisini görebildiğine inandığı tek yerdi. Bu düşünce onu ölesiye korkutuyordu.

Tanrı onun aklında olanları görüp, kendisini cezalandırma ihtimali her zaman Harry 'nin çocuk zihninde kocaman bir korkuya neden olmuştu. Şimdi ise küçükken sahip olduğu korku zihninde kocaman bir yer edinmişti.

Harry pek çok şeyden korkmuştu. Fakat son zamanlarda korktuğu her şey gerçekleşiyordu ve bu Harry 'nin inançlarının temelinde büyük bir sarsıntıya neden oluyordu. Harry siyahtan korkardı. Fakat artık odası siyahtı. Harry Şeytanlardan korkardı ve şimdi onlardan birisi ile ahlaksız şeyler yapmıştı.

Harry karanlıktan korkardı ve artık karanlığa çekiliyordu. Harry kirlenmekten korkardı fakat artık ellerine bulaşmaya başlayan kanı hissediyordu. Bu hissedilebilen bir kan değildi. Görünmezdi. Bu, görmediğini bildiğin halde birisinin arkanda olduğu hissettiğin o anlar gibiydi. Görmezdin ama bilirdin. Orada olduğunu bilirdin ve Harry artık kendine bakınca nedensizce kirli hissediyordu.

Oysa Harry beyazı hep sevmişti. Harry siyaha olan korkusunu beyaz ile örtmüştü. Genç Melek başını salladı. Günahkâr olmak istemiyordu. Louis onu bu nedenle seviyordu. Temizdi ve yavaşça beyaz derisi siyaha boyanıyordu. Louis onu Günahkâr bir Melek yaptığında bırakacaktı çünkü her öyle olmaz mıydı? Onunla işini gör sonra da bırak ne halt yerse yesin.

Harry gözlerini dolduğunu hissederken böyle olmasını istemediğine karar verdi. Onun istediğini yapmayacaktı. Onun Günahkar Meleği olmayacaktı. Sıkmakta olduğu sandalye başlığı öfkeyle bıraktı ve hızla dolabına ilerledi. Dolabını biraz karıştırıp siyah mumlardan buldu. Onu yakarak kapının yakınına koydu ve tüm sesleri engelledi. Ardından odasının duvarlarını kapladığı siyah ve kırmızı kaplamayı tırnakları arasında sıkıştırdı. Kaplamayı öfkeyle çekiştirip yırtarken tekrar beyaz rengi odasına kazandırdı.

Odası tekrar beyaza dönene kadar devam etti. Siyah ve kırmızı olan şeyleri parçaladı, yaktı ve yıktı. Boyadığı yerler için şu an bir şey yapamazdı belki ama oraların üzerinden de geçecekti. Yatağına dönünce beyaz olması gereken örtülere baktı. Gri renkli çarşafı ve yastık başlığını çıkardı ve onları yere savururken beyazları çıkartıp geri taktı.

O iyi bir Melekti. O bir Melekti. İyi olması gerekiyordu zaten. Odasında hemen yapabildiği kadar siyah ve renkli olan her şeyden kurtuldu. Tekrar beyazlaşmaya başlayan odaya bakarken masasının yanına çöktü. Odasını öfke içinde parçalarken ne kadar yorulduğunu fark etmemişti.

Yere attıklarını toplamak için ayaklanması gerekiyordu ve Harry 'de masasına tutundu ve ayağa kalktı. Tam yere attığı duvar kağıtlarını eline almıştı ki gördüğü şeyle derinden sarsıldığını hissetti. Odasını yakıp yıkmadan önce sıkıca tuttu beyaz sandalye başlığı, şimdi üzerinden gelen yanık kokusu ile kömür gibi kararmıştı.




Wrongdoer || Larry StylinsonWhere stories live. Discover now