Epilog: "Bebeğim beni vurup yere düşürdü"

851 61 18
                                    

2016, Temmuz 15

''Paniklediğim zamanlarda yaptığım şeyleri düşünmeden yapıyorum ve bu çok ani oluyor,'' diyerek derdini anlatmaya devam etti hastam, Melanie. ''Bazen nefesim daralıyor ve kalbimin üstüne bir yük biniyor.''

Ona anladığımı belli edercesine başımı salladım ve söylediklerini defterime not aldım. ''Anlıyorum, Melanie. Lütfen, devam et.''

''Başka,'' bir süre için duraksadı. ''Ne anlatmalıyım? Yanlış mı yaptım, Bayan Watson?'' Soluk alışverişi artarken yerinde titremeye başladı. ''Bunu nasıl size aktarayım? Hayır, hayır. Ah, biliyor musunuz? Komşum tam bir sapık. Geçen gün... Hayır hayır hayır. Bundan da söz etmeyecektim. Bayan Watson, ne dememi istiyorsunuz? Yanlış yapıyorum, değil mi?'' Ona seri hareketlerle bir bardak su doldurdum ve içmesini sağladım. Yavaşça saçlarını okşarken sakin tutmaya çalışıyordum. Elbette Melanie'yi birçok kez böyle görmüştüm. İlaçlarına devam ettiği sürece tedavisi günden güne iyiye ilerliyordu. Melanie'nin titremeleri duraksadı ve derin bir nefes aldı. Onu daha fazla gerginleştirmeyecek şekilde hareket etmem gerektiğini biliyordum. ''Pekala, Melanie. İyisin, değil mi?'' Bana belli belirsiz başını sallayınca devam ettim. ''İlaçlarına devam et. Bir sonraki randevunu ağustosun on beşine alıyorum.'' Ajandama Melanie'nin randevusunu not ettim.

Ayağa kalktı. ''Teşekkürler, Bayan Watson. Görüşmek üzere.'' Onunla birlikte kapıya doğru yürürken gülümsedim.

''Görüşmek üzere, Melanie.''

Bu son hastam olduğu için ceketimi üstüme geçirip ofisimden ayrıldım. Binanın otoparkına inip arabama doğru ilerlemeye başladım. Kafamın içinde iyi bir Meksika yemeği hayali kurarken arabama binip motoru çalıştırdım ve otoparktan ayrıldım. Yola çıktığımda kısık sesle radyoyu açtım. Yol uzundu ve zaman geçirmek için müzik şıkkı en idealiydi. Londra'da yaşamama rağmen iş yerim Londra'ya arabayla iki saat uzaklıkta olan Swindon'da bulunuyordu.

Radyoda çalan şarkı sonlanır sonlanmaz onun tanıdık ince sesini duymamla tüylerim diken diken oldu ve kalp atışım istemsizce hızlandı. Ondan sürekli kaçınmıştım ve o şimdi benim radyoma bile girebiliyordu. Aslına bakarsanız buna son iki haftadır alışık yaşıyordum. O gitmişti, bunu kendime inandırmıştım. İşimi iyi yapabilmem için ilk önce kendi problemlerimi çözmüş olmam gerekiyordu ki ben de öyle yapmıştım ve kabullenmiştim. O çoktan gitmişti, büyümüştü, değişmişti. Benim gibi basit bir psikolog değildi. O tanınmıştı, herkesi sesiyle büyülemişti ve her şeye rağmen kalbimi kıran asıl kısım... o evlenmişti. Henüz sadece beş aylık bir kız çocuğuna sahipti. 

O onunla birlikte hayallerini kurduğum her şeye, bir başkasıyla çoktan sahip olmuştu bile. Hayallerini seçmiş, bunun için beni feda etmişti.

Hakkında her şeyi biliyordum. Yani bundan kaçınmayı bir süre önce bırakmıştım ve tersine, onun hakkında her şeyi öğrenmiştim. Bu deliceydi. Saçmalıktı. Saplantıydı.

Ama onun hakkında ki her şeyi öylesine merak etmiştim ki...

Sadece biraz değişmiş görünüyordu aslında. Küçükken altın kadar sarı olan saçları şimdi -lisedekinin aksine- daha uzundu. Büyüdükçe kumrala dönmüş rengini tekrar sarıya çevirmişti ve onlara, en beğendiğim halde, kıvırarak şekil veriyordu. Ela gözlerinin çevresinde belirsiz kırışıklıklar vardı; yine de bu onu çekici kılıyordu. Kollarını boydan aşağı saçma dövmeler kaplıyordu ve böyle düşününce... aslında o tamamen değişmişti.

Benden çok farklıydı. Kumralın aksine siyah ve uzun saçlar. Ela, mavi ya da yeşil olmayan klasik kahverengi gözler. Basit bir görünüm. Çekici değil. Göz almıyor. Fazla sade.

🔫Bang Bang ⚢Where stories live. Discover now