"ne yapacağız yoongi?"
"bilmiyorum hoseok, sorma bana bir şey."
"eğer bu ay da kirayı ödeyemezsek işsiz kalacağız yoongi."
ilk siparişi teslim edip geldiğimde çok pozitiftim aslında. ta ki kapının önünde hoseok ve yoongi hyungun sohbetine kulak misafiri olana kadar. sıkışmış olduklarını az çok tahmin ediyordum ama bu kadar çok sıkışmış oldukları aklımın ucundan geçmiyordu. daha fazla gizli gizli dinlememek için içeriye girdim.
"merhaba." dedim kaçmış olan keyfimle birlikte.
"hoş geldin jeongguk, nasıl geçti ilk siparişin?" diye sordu hoseok hyung. beni görür görmez yine gülümsemeye, belli etmemeye başladı. galiba en özendiğim yönü buydu. canım sıkkın olsa ya da bir şeye üzülsem kendimi millete bulaşıp sinirimi sağdan soldan çıkarmaya başlardım. her olumsuz duyguyu sinir olarak öğütüyor gibi bir şeydim işte, klasik.
"gayet iyiydi." dedim. eh, genç bir tayfa yemek yapmaktan çok uzak olduğu için sipariş vermiş, beni de ayaküstü baştan aşağı incelemişlerdi. bu da klasik. yavaş yavaş herkes ya gay oluyordu ya da bana denk geliyordu. ya da her şey popüler kültürün bir yasasıydı. her neyse.
"henüz sipariş yok, muhtemelen gece bir iki tane gelir."
yoongi hyung yere bakarak konuştuğunda hoseok hyung da içini çekip yerine oturmuştu. yavaştan gülüşü kaybolduğunda bir ihtimal konuştum.
"peki bütün bu pizzalar ne olacak, çok fazla var?"
"eğer çok kalırsa dağıtıyoruz, birkaç tane kalırsa taehyung alıyor fazlasını vererek."
eh, ayda yılda bir işe yaradığını görmek güzel bir şeydi.
"jeongguk." diyerek söze başladı hoseok hyung. suratı düşmüştü ve ben ne söyleyeceğini çok iyi biliyordum.
"şu sıralar durumumuz epey kötü. sıkıştık, borçlar ve kiralar birikti ve satış yapamıyoruz pek fazla. bu yüzden burada çalışman senin için tasarruflu olmaz. ben sana daha çok kazanacağın bir iş ayarlamaya çalışırım."
son cümlelerde gözleri yere odaklanırken büyük bir yumru oturdu boğazıma. şu hâlde bile benim daha çok kazanmam için uğraş veriyorlardı. ve ben bu insanlar için her şeyi yapabilirdim.
"saçmalıyorsun hyung, hiçbir yere gitmiyorum. siz bu haldeyken oturup kazanacağım parayı da düşünemem, ben bu değilim."
sessiz kaldı.
hepimiz sessiz kaldık.
bir süre düşündüm. kimse bir şey söylemedi, ikisi de düşünceli ve canı sıkkın bir şekilde yeri izliyorlardı hâlâ. beyin tonlarca senaryo üretmeye başlarken aralarından birini cımbızla çektim.
"eğer izniniz olursa bir planım var." dedim büyük bir umutla.
ne demişler, umut fakirin ekmeğidir.
ikisi de dönüp bana baktığında yüzlerinde pek umut yoktu ama.
"canlı müzik yaparız, benim sesim iyidir. jimin'in de öyle. ekipmanlar var, isterseniz bahçede de söyleyebiliriz."
"ciddi misin?" diyerek yoongi hyunga baktı hoseok hyung.
"hatta markanın sosyal medya hesabını bana verin, ben oraya yüzümü falan atarsam belki müşteri kazanabiliriz? hatta şu yemek yaparken seksi videolar çeken herifler gibi bir tema da hazırlayabilirim."
düşünceler bir bir ayağa fırlarken ben de yerimde duramadım, ayaklandım.
"pizza kutularının üzerine notlar yazarız, altına da imzamızı atarız. bu şekilde daha çok müşteri kazanırız. jimin zaten boşta, kuryecilik yapar o."
YOU ARE READING
rascal | tk
Teen Fictionparmaklarımı morartacak kadar yumruk atılası bir yüz. nefesini kesecek kadar öpülesi bir yüz.
