35. Bölüm

100K 4.7K 646
                                    

Şarkı; Eylem Aktaş - Söyleyemedim. (Eğer hikayeyi okurken biterse sar başa yapın ve tüm hikayeyi bu şarkıyla okuyun)

Merhaba geçen bölüm en uzun bölümdü, bir kaç harf hatası vardı size daha öncede söylediğim gibi bölümlerimi telefondan yazıyorum beş bini aşkın kelimenin içinde gözden kaçırdığım harfler varmış bunun için üzgünüm. Elimden geldiğince gördüğüm hatalarımı düzelttim.

Yeni hikayem EYZAR'a da bakın derim :)

Buradan beni yalnız bırakıp kaçan ilham perilerime saygılarımı iletiyorum, bölüm pek içime sinmedi bakalım siz nasıl bulacaksınız.

Bölümün geç gelme sebeplerinden biride bu pazar nikahımız var, ablam evlendiği için evde bir telaştır gidiyor o yüzden vakit bulamadım afedersiniz. :) Kısa olduğu için üzgünüm dediğim gibi etraf kalabalık biraz, sizi daha fazla bekletmemek için yazılmış bir bölüm diğer bölüme telafisi olur.

O yüzden uzun yorumlar istiyorum ^_^


*



Beynimdeki kıvrımların içinde, çığlık koparan ve beni dürten hislere kulak kabartarak gözlerimi aralamaya çalıştım lakin göz kapaklarım eriyip birbirine yapışmış gibiydi. Göz kapaklarım hafifçe birbirine veda ederken görüş alanım bulanıktı, gözlerimi bir kaç kez kırpıştırdığımda tutulan boynumu hareket ettirerek kaldırmaya çalıştım. Sonunda tutulan boynumu dik tutmayı başardığımda gözlerimi tekrar yumdum.


Gözlerimi yumarak neler olduğunu hatırlamaya çalıştım; en son Doğu'yla kağıtları aldığımızda içeri silahlı adamlar girmişti, sonraki olanlar tam bir faciaydı. Doğu adamlarla dövüşmeye başladığında elindeki kağıtları alıp depodan kaçacaktım ancak olanlar hiç beklediğimiz kulvarda gelişmemişti. O kargaşanın içinde hatırladığım tek şey Doğu'nun boynuna saplanan iğne ve benim bilincimi kaybetmemdi.


İnleyerek gözlerimi araladığımda ense kökümdeki ağrı komutu almış gibi hazır ola geçmişti, gözlerim bulanıklığını yitirdiğinde kıpırdamaya çalıştım ancak ellerimde ve kollarımdaki acı her hareketimde batma hissi yaratıyordu. Sandalyede elleri ve ayakları bağlanmış bir şekilde oturuyordum, gözlerim benden bağımsız etrafı taradı büyük bir yerdeydik köşede bulunan ve birbiri üstüne istiflenmiş okul sıralarından buranın bir depo olduğunu anladım.


Etraf karanlık değildi, ama aydınlıkta değildi. Gözlerim pis duvarları tararken köşelerdeki örümcek ağları ve yerde -kokusunu dahi aldığım- pislikler midemi ayağı kaldırmıştı. Ama bu kokulara nazaran yanımda, güven kokusunu buram buram aldığım onun kokusu vardı. Ensemdeki sızıyı önemsemedim o anda başımı sola çevirip yanımdaki sandalyede bağlanmış ve başı önüne düşmüş Doğu'ya baktım.

"Doğu." Diye fısıldadım kupkuru bir sesle. Hareket etmeden öylece durmaya devam etti. Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslattım derin bir nefes alarak zihnimi kaplayan bulanıklığın birazda olsa dağılmasını sağladım. Daha yüksek sesle "Doğu." Diye tekrarladığımda kaşlarını çatmasıyla rahat bir nefes aldım kendine geliyordu.


Bir kaç saniye sessizce kendine gelmesini izledim, Doğu başını kaldırıp etrafa bakındı. Gözleri beni bulduğunda dişlerini sıkarak okkalı bir küfür homurdandı. Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum adam hâlâ onu takip ettim diye beni suçluyordu, ne vardı yani meraklıysam. "Ne yapacağız?" Diye sordum boğazım bir gram su için yakarırken.


"Hiç bir şey." Dedi sakince şaşkınlıkla ona baktım. Böyle bir durumdayken nasıl umursamaz olabilirdi bu kadar? Bakışlarım şaşkınlıkla yüzünü tararken  kulağındaki ufak siyah küpede takılı kalmıştım, Doğu küpe mi takmıştı? Kulağı delik değildi buna emindim ama Doğu'nun küpe takması biraz garibime gitmişti umursamamayı tercih ettim.


AY VE GÜNEŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin