♓15♓

120 35 6
                                    

Bircenin ağzından

Hoca tahtaya cağırıp çantamı açtığında bende olmadığı için rahattım. Bir anda herkesin kahkası çoğalınca çantamdan dökülenlere baktım ve bakmamla ped görmem bir olmuştu. Aras birşeyler gevelemişti. Ama şuan bu rezillikten dolayı hiçbirşey duymamıştım. Kanlı bir etek ve pedler.. Herkes suratıma bakıp gülüyordu. Müdür utanmıştı. Hoca ise bıyık altından gülüyordu. Sanki sınıftakiler bana yavaş harekette gülüyorlarmış gibi hissediyordum. Çantamı almadan kapıyı açıp çıktım ve karşı duvara yaslandım. Yavaşca dizlerim bükülürken yere oturmuştum. Gözlerim bulanmıştı. O yapmıştı. O.. Bilip bilmeden yaptığı pislikçe oyunların ilkiydi ve daha bu oyunların çoğu gelecekti. Sınıfın kapısı tekrardan açıldı ve gelen kişi Cankat ile Akseldi.

''Yalnız kalmak istiyorum.''

''Hayır gitmeyeceğiz'' diye Aksel yineledi. Gitmelerini istemediğim halde gitmelerini söylüyordum. Duygularım düşüncelerimden ayrı ilerliyordu. Başta iyi olabilecek şeyler benim için kötüye dönüşmüştü. Oysa Arası ben çok daha farklı sanıyordum. İyi olan, yanlış birşey olduğunda düzeltmeye çalışan, o wattpad karakterleri gibi kötü olmayan biri zannediyordum. Bu özelliklerini o gün ona kumsalda sarıldığım zaman farketmiştim. Kokusu... Kokusu sanki yeni doğan bebeklerin kokusundan daha bir hoştu. İnsanın aklında müzik melodisi bırakan birşeymiş gibiydi. Masumluğunu kokusu onaylıyordu. Fakat o günden sonra benim onu öldürdüğümü zannetmesi düşüncesi onun tüm masumluğunu, yukarıda saydığım özellikleri artık onaylatmıyordu. İlk defa, ilk defa güvenebileceğimi zannettmiştim. Yanılmışım. Benimle oynuyordu ve oynamaya devam edecekti. Çaresiz yapacak birşey yoktu. Elim mahkum, olacakları bekleyip, oldukları zaman onlardan zarar görmeden ya da rezil olmadan kurtulmaya çalışacaktım. Aksel ve Cankat da benim yanımda oturmuş sessizce bekliyorlardı. Sessizliği bozup ayağa kalktım ve

''Ben eve gidiyorum.''

''Bırakayım mı?'' Akselin sorusu mantıklı geliyordu. Şimdi ne taksi tutacak, ne de yürüyecek halim yoktu. Üzerime sıcaklık çökmüştü.

''Tamam, olur'' dedim.

''Bende geleceğim'' diye Cankatta ayaklandı ve yine sessizliği bürünerek arabaya yol aldık. Cankat öne oturmuşdu. Bende arkaya geçip cama yaslandım ve dışarıyı seyretmeye başladım. Normal sıradan bir gündü. Kaldırımda yürüyen insanlara bakıyordum. Hepsi normal yürüsede suratlarından hepsinin bir acelesi bir telaşı olduğu gözüküyordu. Kimi kucağındaki çocukla ilgileniyor, kimi sadece etrafına bakınıp çaresizce yürüyordu. Kim bilir belki bazıları şuan arkadaşıyla buluşmaya, bazıları eşinin ailesinden birinin ameliyat parasını almak için bankaya, bazıları amaçsızca gidiyordu. Ama normalde dışarıdan hepsi aynı insanlar ama farklı simalardı. Ortak yönleri sadece insan olmalarıydı. Bende normal bir şekilde dışarıyı izlerken, arabadaki radyo tüm sessizliği bozmuştu. Sözsüz çalan bir müzik çalıyordu. Melodisi insanın aklında bırakacak bir tını yayıyordu. Müzik aklımda yayılırken Aksel arkasını dönüp

"Birce geldik canım" diye normal ses tonuyla konuştu. İkisinede birşey demeden arabadan indim ve kapıya ilerledim. Babam daha eve gelmemişti evde yalnızdım. Anahtarı kapıdan geçirip içeriye girdim ve anahtarı anahtarlığa astım. Üzerimdekileri değiştirmeden koltuğa yayılarak uzandım. Evde çıkan ses sadece saatin 'tik tak' edişleriydi. Bir süre koltukta uzandıktan sonra doğrulup sehpaya koyduğum telefonumu elime aldım. Kilit ekranını kaydırıp ne yapacağımı düşünürken elim istemsiz rehbere gitti. Kimi arasam diye düşünürken şuan ihtiyacım olan tek kişinin Pelin olduğunu düşünüp ismine tıkladım ve kulağıma tuttum. Açınca

"Oha bir dakika şuan bunu not almam lazım Birce beni aradı, hemen not alıyorum. Hayret noldu işin düştü tabi" dedi. Her nekadar espri yapsada bugünkü rezillikle beraber gülme yetimi kaybettiğimi düşünüyordum.

MANOLYAWhere stories live. Discover now