13

359 45 35
                                    

İki hafta sonra

O günün üstünden on dört gün geçti ama ben ne o anı, ne de Ayas'ı bir an olsun aklımdan çıkaramadım.

Onu düşündüğüm her an yüzümde bir gülümseme beliriyordu. Kalp ritmim değişiyor, ellerim ona dokunmak ve dudaklarım onu öpmek istiyordu. Artık okula her gün gidiyordum. Resmen peşinde pervane olmuştum. Okula gelen çok az öğrenci olduğu için sınıfları karmışlardı. Yanıbaşımda masum masum duruyordu ve ben bu ürkek çocuğu korkutmamak için olağanüstü bir çaba harcıyordum. Son sınavları da vermiştik. Mezun olmamıza günler kalmıştı. Artık okul derdim olmayacağı için iş konusunda daha rahat olacaktım ama bu sefer de Ayas'ı göremeyecektim. Bu düşünce her aklıma geldiğinde beni mahvediyordu. Beni seven ve bana değer veren iki insandan biriydi. Biri tabiki kardeşim Atlas'tı. Diğeri ise Ayas oluyordu. Bir şekilde ona ulaşmanın bir yolunu bulmalıydım.

Teneffüs zili çaldı. Üniversite sınavına epey az kaldığı için öğretmenler ders işlemiyorlardı. Zaten okulun son haftalarında ders mi işlenir? Ayas gözlüklerini çıkardı, bu sırada sıra arkadaşı onu bahçeye çıkmaya davet etti ama Ayas reddetti. Bunun üstüne arkadaşı omuzunu silkerek adını bilmediğim bir çocukla birlikte sınıftan çıktı. Daha sonra Enes denen it ve tayfası da sınıftan ayrıldı. Bu çocuk beni aşırı rahatsız ediyordu. Derste Ayas'a olan bakışları, onu köşede kıstırdığı gün vardı tabii bir de. Sınıfta kimse kalmamıştı artık. En arka sırada bir başıma oturuyordum. Ayas ise en önlerdeydi. Yani aramızda biraz mesafe vardı. Ayağa kalkıp onun sırasına gittim ve yanına oturdum. Yine çekingen çekingen bana baktı. "Merhaba Barlas, nasılsın?" Dedi gülümseyerek. İsmimi zikretmesi kalbimi titretirken sakin kalmaya çalışarak cevapladım. "İyiyim, sen nasılsın bakalım?"

"İyiyim, sadece biraz endişeliyim. Üniversiteye gidip gitmeme konusunda kararsızım da. Ailem gitmeme gerek olmadığını düşünüyor ama ben gitmek istiyorum da istemiyorum da. Başka bir şehiri kazanırsam aklım sende kalır çünkü." Son söylediği cümleden sonra sanki yanlış bir şey söylemiş gibi yanakları kızarmaya başladı. "Y-Yani!" Dedi heyecandan titreyen ince sesiyle, toparlamaya çalışıyordu. "Öyle demek istemedim.." diye devam ettiğinde sesi ağlamaklı çıktı. Utancından ağlayacaktı sanki. Bu hali bana çok sevimli geldi. Eteği üstünde duran ve yumruk yapmış olduğu ellerini avuç içlerime aldım ve "Sakin ol." Dedim gülümseyerek. Gözlerini gözlerime çıkardı ve uzun süre bakıştık. Bu sefer ellerini çekmedi. Derin bir nefes verdi ve gülümsemeye çalıştı. "Üniversiteye gitmeni istememek bencillik, biliyorum ama ben gitmeni istemiyorum Ayas."

Sanki tüm bedeniyle hissediyordu duygularını. Avuçlarım arasındaki soğuk elleri titremeye başladı. "Neden?" Diyebildi sadece. Ellerini daha da sıkı tuttum ancak bir cevap vermedim ona. Hazırdım buna evet ama o buna hazır mıydı? Sanmıyorum.

"Çıkışta bana geçelim mi? Yemek yeriz, bir de geçen yaptığımız gibi beraber uyuruz belki."

Bu sözlerim onu sakinleştirdi kocaman gülümseyerek "Gelirim" cevabını verdi. "Gelirim, zaten babam ve annem birkaç gün evde olmayacaklar. Barlas.. ben sadece eskisi gibi olduğumuz için gerçekten çok mutluyum. Teşekkür ederim." İkimiz de birbirimize bakıp salak gibi gülümsüyorduk sadece. Zil çaldığında ellerini yavaşça tekrar eteğinin üstüne çekti. Ben de oturduğum yerden kalktım ve "Ders kimya. Dönem boyunca derslerde uyumam veyahut gelmememden anlayacağın üzere nefret ederim. Kimyayı bulanın amına koyayım kısacası. Ben uyuyacağım sıramda, ders bittiğinde uyandır beni bebeğim." Dedikten sonra sırama geçip Ayas'ın kıpkırmızı olan, adeta koca bir çileğe -çünkü çilleri vardı- dönüşen yüzünü keyifle izledim.

Kimyacı geldiğinde saygıdan ayağa kalktıktan sonra yerime tekrar oturduğum andan itibaren başımı sıraya gömdüm. Bu kadının konuşmasına bile tahammül edilmiyordu. Yıl boyunca sadece 2-3 defa dersine girmiştim ve bu derslerde de ders anlatmak yerine homofobik bazı görüşlerini dile getirmişti. Zaten dersten nefret ediyordum, artık öğretmenini de sevmiyordum.

Save MeWhere stories live. Discover now