3

958 75 18
                                    

Okul binasına girdiğimde tek odağım Atlas'ı bulmaktı. Etrafa bakarak yürüyordum. Her zaman yere bakarak yürüyen ben ilk kez okulumu doğru düzgün görüyordum. Sağ tarafıma baktığımda sınıfımın hemen karşısındaki sınıfta, A şubesinin kapısında onu gördüm. Olduğum yerde kalarak ona odaklandım.

Minik bedenini kapıya yaslamış, bir erkeğe nazaran uzun olan saçlarıyla oynayarak yanındaki kız arkadaşıyla konuşuyordu. Ona bakarken Atlas'ı bile unutmuştum. Kimliğimi bile unutmuştum o an. Kahve hareleri gözlerimle buluştuğunda o da benim kadar şaşırmış olmalıydı. Beş yıldır bu okulda okuyordum ve beş yıl içinde onu bir kez bile görmemiş, görememiştim. O beni görmüş müydü, gördüyse neden yanıma bir kez olsun gelmemişti? Ya da görmemiş miydi? İki ihtimal de birbirinden kötüydü. Kalbim sıkışmaya başlamıştı. İkimiz de dünyadan kopmuş sadece birbirmize odaklanmıştık.

Ayas'ı sekiz senenin ardından ilk kez bugün gördüm. Küçük bir çocukken de çok güzel olsa da büyümek ona ayrı bir güzellik katmıştı. Onu uzun uzun inceledim. Koyu saçları koridor penceresinden yansıyan ışıkla parlıyordu. Aynı şekilde kahve gözlerinin de rengi daha açık görünüyordu böyle. Gözlerinin ne kadar koyu olduğunu bilmesem ela zannedecektim. Benden kısa olsa da boyu pek kısa sayılmazdı. Güzel bir fiziğe sahipti ve teni bembeyazdı. Biraz önce teni gibi beyaz olan yanakları şimdi kırmızının en güzel tonuna bürünmüştü. Pembe dudakları şaşkınlıkla hafifçe aralanmıştı.

Kendime geldiğimde gözlerimi ondan güçlükle çektim ve hızlı hızlı yürümeye devam ettim. Üst kata çıkarken ardımda onun sesini duydum. İnce, güzel sesi hiç değişmemişti. Tahminimce arkamdan geliyordu ama benim onunla tekrar yüz yüze gelmeye cesaretim yoktu. Adam öldürmeyi göze alan ben, bu minik çocuktan kaçıyordum. "Barlas! Barlas bekle lütfen!" Diye arkamdan sesleniyordu. Bu çocuk neden tekrar karşıma çıkmıştı anlayamıyordum. Evrenin benim için nasıl planları vardı böyle?

Hızla Atlas'ın sınıfına girdim. En arka sıraya geçmiş kulaklıklarını takarak ders çalışıyordu. Derken başımı kaldırmamla bu sefer de Derin'i görmüştüm. Ayas'ın huysuz kardeşi. Tam bir serseri gibiydi bu kız. Kısa kollu gömleğinden kollarındaki dövmeler net bir şekilde görünüyordu. Deri ceketinden kendisine yastık yapmış sırasında uyuyordu. Ona pek bakmadan Atlas'ın karşısına oturmuş ve kulaklıklarını çıkarmıştım.

Atlas başını kaldırıp yüzüme baktı. Gözleri kızarmıştı. Ağlamıştı demek. Tebessümle onu izledim. Alt dudağı her an ağlayabileceğini gösteriyordu. Elini tutup soğuk elini ısıttım. "Abisinin birtanesi. Okula gitmek zorunda değilsin. Duygularını bastırmana gerek yok, duygularını en uçta yaşayabilirsin. Bu şekilde kendine zarar vermekten başka bir şey yapmıyorsun. Derslerin iyi olabilir, peki ya ruhun?"

Atlas elindeki kalemi bıraktı ve ağlamamak için kendini zorlayarak konuştu. Bunu ses tonundan anlamıştım. "Abi, lütfen gidelim. Herkes içinde ağlamak istemiyorum." Duymak istediklerim tam da bunlardı. Elinden tutup onu kaldırdım ve çantasını toplamasına yardımcı oldum. Kapıya baktığımda Ayas'ın hızlıca oradan uzaklaştığını fark ettim. Şimdi onun peşinden gidecek ne cesaretim ne de vaktim vardı. Öncelik kardeşimle ilgilenmekti.

Atlas'ı alıp eve götürmüştüm. Yatağına yatıp bana arkasını döndüğünde yatağın bir diğer ucuna oturup onunla konuşmaya başladım. Sessizce ağlıyordu beni dinlerken.

"Dürüst olmak gerekirse baba ve annemin birbirlerine çok aşık olduklarını hep biliyordum. Ancak aşk bana hep çok karmaşık görünmüştür. Başında insanı çok iyi hissettiren, mutluluktan göklere uçuran aşk, sonunda insana acı verir, ölüm getirir. Bunu bile bile insanlar nasıl aşık olur hiç anlamıyorum. Bence bir aşık, gerçek bir aşık dünyanın en cesur insanıdır. Ölümü de göze almıştır acıyı da. Bu yüzden annem de baba da çok cesur insanlardı. Onlarla bu konuda hayranım. Baban çok aşıktı anneme Atlas'ım. Babana bu konuda kızma. Kızgın olabilirsin. Seni büyütmediği için kız mesela, affetme. Ama hayatta kalmak ona sadece acı veriyordu.  Babayı öldüren şey o silah değil annemi kaybetmenin acısıydı. O bizim hayatımızdan uzun zaman önce çıkmıştı zaten. Şimdi üzülüp ağlamanın bir anlamı yok."

Save MeWhere stories live. Discover now