"Lord Emir merhaba" Karşımda gördüğüm kızla iki adım geri atarak tedirgince "merhaba?" dedim. İnsanlarım görünüşlerini asla yargılamazdım ancak bu kısa boylu, epey toplu kız için Rob'u tam anlamıyla çıldırtmıştım. Kız, mesafe koyduğum o iki adımı kapatıp bana yaklaşırken tedirgince etrafa bakıp Rob'u aramıştım ancak ortalıkta yoktu elbette.

"Duyuyor musunuz?" diye sorduğunda tedirgin bir suratla "neyi?" dedim.

"Ah" dedi elini kalbine götürerek, "çiçekler, böcekler sanki şarkı söylüyorlar. Sizin adınızı fısıldıyorlar kulağıma" Gözlerimi korkuyla açarken öksürük tutmuştu. Öksürmeye başlarken adı Slyva olan -Rob'la çok dalga geçtiğim için kızın adını biliyordum- kız, aramızdaki geri kalan mesafeyi de kapatarak dibime kadar girmişti.

"Lord Emir iyi misiniz? Ay çok  heyecanlandınız değil mi?" demişti tebessüm ederek. Kendimi bir anda geri çekerek aramıza hatrı sayılır bir mesafe daha koyarak "Fra, Fran yani Max, onlar beni bekliyor leydim size iyi günler" diyerek tabiri caizse ayaklarımı götüme vura vura koşarak yanından ayrılmaya başlamıştım. Kaçtım desem daha doğru olur. "Beni düşünüyorsunuz demek siz de? Ah, günüm sayenizde elbette güzel. Size de iyi günler" Bu sözleri arkamdan bağırarak ve kalbini tutarak söylerken koşmaya devam ediyordum. Fran ve Max'in yanına gelince nefesimi düzene sokup geliyor mu diye de arkamı kontrol etmiştim. Topladığı bir kız grubuna beni işaret ederek bir şeyler anlattığını görüp gözlerimi yumdum.

"Ne oldu hayalet görmüş gibisin?" Fran'ın sesiyle önüme dönerek Fran'a baktım. Üstsüz bir şekilde ağaç kütüğünü kaldırmış tek eliyle tutup bana sırıtıyordu. Max de uzun bir taburenin üzerine çıkmış çatının başlangıç kısmında bir tadilat yapıyordu.

"Gel de yardım et" Max'in sesiyle arkama bir daha döndüm. Slyva ve diğer kızlar ileride sıralanmış, iş yapan savaşçılara bakıp kıkırdıyordu. Slyva'nın bakışları benim üzerimdeyken korkuyla yutkunarak, "yok benim işim var sonra görüşürüz" dedim ve uzaklaşmaya başladım. Ya ben Max'e bir şey diyecektim sanki ama ne olduğunu da unutmuştum korkudan. Neyse bir an önce bu bölgeden uzaklaşayım diye düşünerek arkama bile bakmadan bahçenin ön kısımlarına yürüdüm.

İskoçya'da Geçici Osmanlı Özerk Bölgesi

Albay Onur Işık

Osmanlı Paşa'sının karşısında durduğumda, gözlerindeki ciddiyeti ve güveni hissedebiliyordum. "Sayın Quany, İskoçya'nın gücünü ve itibarını takdir ediyorum," dedi. "Klanınızın büyükelçi olarak atanması, iki ülke arasındaki ilişkilerin daha da güçlenmesine yardımcı olacaktır. Özellikle ticaret ve kültürel değişim konularında ortak çıkarlarımızı ilerletebiliriz. Kral Dougal'ın, sizi büyükelçi olarak atamasını diliyoruz. "

Yer sofrasında bağdaş kurmuş onu dinlerken, "Teşekkür ederim, Ahmet Veli Paşa," dedim. "İskoçya, Osmanlı İmparatorluğu ile daha sıkı bir bağ kurmak istiyoruz biliyorsunuz. Bu, sadece ticaret ve kültürel alışverişle sınırlı değil, aynı zamanda güvenlik ve savunma konularını da kapsıyor. Birlikte çalışarak ortak tehditlere karşı daha güçlü bir şekilde durabiliriz. İngiltere de her konuda arkamızda olacaktır. Özellikle Rusya'nın gözü şu an üzerimizdeyken bu dünyadaki tüm dengeleri değiştirecektir."

Gözlerimiz buluştuğunda, gelecekteki işbirliği ve dostluğun umuduyla doluyduk ve şimdiden birçok strateji kurmuştuk. Ancak biliyordum ki, önümüzdeki zorluklar ve uluslararası politika, bu umudu sınayacak engellerle doluydu.

Ahmet Veli Paşa'nın dostça tebessümüne karşılık verdim ve sofradaki yemeklere doğru eğildim. Osmanlı geleneklerine uygun şekilde yapılmış yemekleri tattığımda, içimdeki özlem duygusunu bastırmaya çalıştım. Ancak yaprak sarmayı görünce boğazımda bir düğüm oluşmuştu. Derince yutkunarak çatalıma bir tane aldım ve yavaşça yemeye başladım.

TUĞRA [İNVERNESS 1]Where stories live. Discover now