~ 𝑺𝒊𝒃𝒚𝒍 𝒗𝒆 𝒔̧𝒂𝒎𝒔̧𝒂𝒎~

Start from the beginning
                                    

Melek şamşam aylar sonra artık her şeyi hatırlar hâldeydi. Gökte savrulduğu beş yüzüncü yıllarında kehanetin dedikodusunun fısıltılarını duyabiliyordu. Sibyl'ın son iki bin yılı asla hatırlayamayacağını o an öğrenmişti. Bunun etkisiyle düştüğü hüsran burhanlarıyla yine de yaşamaya devam etti. Yeniden denk geldiği, hafızasını ve varlığını unutmuş sevgilisi Sibyl'a gidip her şeyi anlatmaya kalksa, bir umut hatırlamasını sağlamaya çalışsa başarısız olacağının da farkındaydı öte yandan. Tek şansı, barındıkları bedenlerin sahiplerinin aşkıydı. E ve S'nin aşkı. Zamanda bir noktada, bir yıl arayla beden sahipleri birbirlerini, birbirlerine karşı karşılıksız bir aşk içerisinde buldular kısmetsizce. "Ne diye ortada buluşamadınız ki" diye yakındı şamşam sonunda. İsyanını kimse duyamıyordu. Melek şamşam hiçbir zaman Sibyl'ı unutmadı. Unutamayacaktı da. Bunu fark ettiği gün efendilerin kendi hafızasını da silmelerini diledi. Çünkü bu iş, beden sahipleri olan E ve S için oluru yok gibiydi.

Şunlar döküldü bir terminalde beklerken E'nin ağzından: "Hepimizin kurtuluş diye adlandırdığı, o dilinden düşürmediği şey ne peki? İnsanın gelip geçici sürelerle tutunabileceği sağlam bir dalla tekrar iyi olana kadar ayakta kalıp birilerini kullanması mı? Kurtuluş eğer buysa, kullanılmış hisseden bireyi kurtaracak olan şey ne ki öyleyse? İşin sonunda biri hep yanacaksa, yani ortak bir sonuç olmayacaksa kurtuluş, ona kurtuluş demek ne kadar anlamlı, ne kadar doğru ki? Mevzu o ya, işin sonu olacaksa da aşk mı o? Ama bakıldığında her aşk'ı bitiyor olarak gördüğüm bu dünyada aşk'lar mı sahte hakikaten, yoksa insanlar mı? Elma sepetinin yüzdelik kesminde oldukça fazla olan çürük elmalar yüzünden mi ismi kirlendi aşk'ın? Sağlam olanların suçu neydi? O yüzden mi bu kadar ön yargı, bu kadar güvensizlik, korku..? Doğru olan ne öyleyse? Mutlak doğrunun olmadığı bu dünyada doğru olanın arayışına çıkacak cesareti olan iki insan bir araya gelip de tüm zincirin o bağnaz halkalarını kırabilir mi? Sizin inancınız var mı buna? Benim var. İki kişiden biri bu başkaldırıya hazır. Söylenecek olan tüm kirli sözleri ve yakışıksız iddiaları çürütmek için yaz kış demeden sonunu göremediği bu otoyolda bir eş ile yürümeye hazır. Seneler sonra. Senin varlığının bir noktadan sonra hiç var olmayacağını düşündüğüm her anda, kendi varlığımı düşündüğümde yarınlarımı görmek istemiyor olduğum bugünler bir yana, yarınımı göremediğim bir hayatta var olduğumu görüyo oluşum nüksediyor kafamda. Fakat işin içine seni de ekleyince balım, birlikte kurduğumuz ve kuracağımız hayalleri eyleme geçirmeyi düşledikçe, yarınlar için güçlü kalmak zorunda olduğumu sürekli hatırlatıyorum kendime. Öyleydi işte etkin bana. Senin etkinin yarattığı tepki buydu, bak gör. Faydasını hissedebildiğim tek etkiydi öte yandan bu yaşadığım, senden gelen bana. Bu yüzden var artık yarınım, yarınlarım. Hatta varım ey yarınlarımız! Kendime verdiğim sözler artık daha anlamlı, daha çok çabalamak isteyişimin ve düzene girmeye eğilimimin sebebi de o yarınları bizim için daha kolay ve eşsiz kılmaktan başka bir şey değil. Ne kendim için, ne de bir yere kadar senin için... Ama en çok bizim için bugün hâlâ güçlü kalmaya çalışıyorum. Çünkü sen olmadan benim, ben olmadan da senin bir yarımız hep boşluk kalacak, biliyorum. Çünkü yarınlarıma yoktan hayat verip, boştan olan bu hayatta beni birden fazla amaca güden kadın ruh elbette bunu hak ediyor olmalı. Hak ediyorsun S.

Bir başka günde ise bodrum katındaki dar odasında şunları söyledi E.

Hem güçlü olmayı onun için seçmiştim. Onsuzlukta benim için gücün bir önemi yok. Puslu bir odanın mahzene dönüştüğü saatlerdeyim bu ıslak bedende. Gün ışımış, bodrum katındaki tavana yakın olan, yarısına kadar aralı ufak penceremden içeri hafif bir beyazlık giriyor fakat hâlâ sebebini çözemediğim bir zifiri karanlık içinde içerisi. Nerede bu ışık? Saate dayalı mantığımla güneşten geldiğini düşündüğüm bu aydınlık pınarının kaynağından şüpheli, içeri neden sızamıyor ışık da hep bir puslu hava var içeride diye uzun uzun derin düşünceli... Saçmalıyorum aşkımdan. Pusu yaratan sigaralarım. Rezil bir insan icadı. İçerisi havasız, içerisi koybulmuş bir atmosferin döküntü huzursuzluklarıyla sarpa sarılı ve rutubetten hallice. Çileğin tadını özlemişim, ekşisiyle tatlısıyla. O an tadacağım herhangi bir meyvede çileği hissederdim herhalde. Ruhun, zihni kandırmasına eş değer sanki tüm bu ögeler yığını. Duvarlarda türlü velveleyle çözülemeyip yarım bırakılmış onlarca soyut taslak klasörlerin ve planlamaların karmaşası... Öyle karmaşa ki, bir çoğu yerini bulamayan gelecek planlarımla taşmış hâlde. Neyse ki dokunduğumda avucumda o kalp atışlarımı hissedebilir hâldeydim. Seneler sonra S. Seneler sonra kalbimi hissedebildim ya, inanıyorum bir gün bir olacak gönüllerimiz."

Şamşam devam ettirdi E'nin cümlelerini:

"Sarılırken fani bedenlerimizle, kalplerimiz birbirine değecek gövdemizin ardından. Yine çok yakın olacaklar birbirlerine, yıllarım senin olsun bu aşkımdan. Lütfen sakinleş kalbim, lütfen sakinleş ve delicesine bir şey yapma ne olur...

Ve E ekledi:

Ya ölecektim bu mahzende, ya da gerçekten yaşamak böyle bir histi. Dokunmadan da hissedebilmeye başlamıştım zira yüreğimi göğsümde. Atışlarıyla sallantıya sokacak kadar tüm bedenimi, atışlarıyla titretecek kadar içimdeki ruhumu, o kadar hızlı atıyordu kalbim içeride bir yerlerde.

Aklına gelen cennetten birkaç anıyla atıldı şamşam tekrar:

"Fianse'nin dilinden düşürmediği "yüreğin gücü" söylemleri bunlardı demek hakikaten. Royank'lı zarif melek. Cennetteki en iyi arkadaşlarımızdandı. Cennetten düştüğümüz günü hatırlıyorum öte yandan. En çok Polarsk'lı Roger gözyaşı dökmüştü ikimiz için. Hepsini anlatacağım sana bir gün, sen hatırlamasan da, aa- a... A, a.. AAaaa..."

Mutlu bir aşk serüveni sanılan gerçek bir hikayenin, kutsal bir edebiyat lisanı ile metaforlaştırılmış bu kurgusal masalıyla birleştirilen kısa hikayemiz burada bitmek zorunda kaldı. Süreç, tahmin ettiğimiz gibi işlemedi tıpkı duvarlarda asılı soyut ve çözülemeyen o klasör karmaşalarındaki gibi. Artık Sibyl yok. Sadece kasvetli, pesimistik ve tıpkı gerçekte yaşandığı gibi mutsuz sonla biten karanlık bir hikaye var.

Hissettim o an birinin yanımda oluşunu sanki de öylece döndüm sağıma istifimi bozmadan. Boşluğa baktım yanımda biri varmış gibi. Yanımdaki biri sen olsan ya. Pastoral bir şiirden hallice hayatta pastel hayaller mi yaşadım bunca zaman? Güneşimi kaybettim, yeşeremedim. Işığını alamayan bir ay neye yarar ki?
                                               E.

Winyesk'li melek şamşam, büyük bir düş kırıklığıyla belki de bir daha uyanmamak üzere derin bir uykuya geçti. Onun kutsal aşkı, aynı bedeni paylaştığı şeytanın ruhunu da etkiledi. Öylesine kutsaldı ki aşk, zıt kutubun da dengesi şaştı ve bir yanda melek, bir yanda şeytanın ruhu yan yana derin bir uykudalar şu an. Bir nevi boş kaldı bu bedenin içi. Hissiz ve bir o kadar duygulu, garip bir dengenin içindeki kişiliksiz, meçhul adamın yarıda kalan yeşerme dönemi sonucu açığa çıkan kozmik saplantılarının sonuçlarıyla cebelleşmesi an meselesi olmaya başladı.

Hayır, dur! Fakat zaman da zalimdir aşk gibi. Her zaman galip gelmese de bazen şans verir insana. Sibyl yok olmadı. Sibyl da, şamşam da yaşıyor! İkisi de canlı, ikisi de hazır kanatlanmaya. Ve 31 ağustos gecesi! Mavi ay gününde kadın, adam ile konuştu. S ve E sonunda eş zamanda birbirlerine kayıtsız kalmayı bırakıp bir oldular. Kilometrelerin ardından kalpleri birbirlerine değmeye başladı ilk önce o gün. O günden sonra ay her çok güzel olacaktı. Her gece... Kadın güneş, adam ay. Güneşinden aldığı ışıkla yeşeren adam, terk etti nihayet tüm şeytanvari huylarını. Ölü karanlık yapraklar gibi tüm kötülükler bedeninden ayrıldı o gece. İşte melek kazandı sonunda! Yine de o kötü ve yaralı ruh hâlâ içerilerde bir yerlerdeydi. Bu iki aşığın yüzyüze geleceği ilk anda ise bu kötü ruh, melek şamşam'la bir olacaktı. Aynı esnada Sibyl ve S de bir olacak olan iki ruhtu tek bedende. O yüzyüze geliş anında yeryüzünün yeni bir Tanrı'sı ve Tanrıça'sı olacaktı artık. İki ruh, iki beden, bir olan gönüller ve iki çift kanat... İki meleğin aşkı.

"Ah, Sibyl. Meleğim. Hiçbir zaman hafızan geri gelmeyecek, hiçbir zaman hatırlamayacaksın iki bin yıllık geçmişimizi ama ben onları seninle birlikte baştan yaşayacağım. Birlikte baştan yaşayacağız hayatlarımızı. Göklerin yeni sahipleri biz olduğumuzda basit bir mucizeyle hatırlamanı sağlarım belki. Ya da kutsal güçlerimizin tümünü dünyadaki diğer aşıklara şans getirsin diye bitene kadar harcayabiliriz. Ne de olsa biliyorum sevdiğinden ayrı kalmak nasıldır. Bin yıl senden ayrı savruldum göklerde. Değil bir yıl, bir gün bile yaşamasın bunu diğer aşıklar. Biz seninle bu kadar iyiyiz işte. Bu yüzden kovdular bizi cennettin bulutlarından. Çok daha iyi olduğumuz için oradaki Tanrı'dan."

E aşık oldu, eski dostu yalnızlığa bir kazık attı. Ve kapanış...

İki ay sonra...

Emirhan aşık oldu, aşk ona sağlam bir kazık attı. Ve kapanış.
Zaman zalimdir, bazen döner dolaşır yine galip gelir. S, içinde saklı olan melek Sibyl'ın aksine tam bir şeytani ruhtu. Sibyl ve Şamşam'ın kutsal aşkını ve öte yandan E'nin tüm neşesini ve enerjisini öldürüp, çekip aldı. Nihai son, E için yine yalnızlık oldu. Şamşam öldü. Sibyl öldü. Eski hâliyle S öldü. Sadece E ve kaderi kaldı.

Trakyalı ÇiçeğiWhere stories live. Discover now