~ 𝑷𝒆𝒅𝒆𝒓'𝒊𝒏 𝑲𝒊𝒍𝒊𝒔𝒆𝒔𝒊 ~

11 3 0
                                    

-Ah! Kalbim... Neler oluyor artık sana? Dursana, derdin ne?

Alnında ıslak bir bez ve yarı çıplak bedeniyle, tek bir mumun aydınlattığı odada, eskimiş yatağında doğrulmaya başladı. Perdesi aralanmış penceresini taşlayan yağmur damlaları ve çıkardıkları gürültüyle başındaki ağrılar hiddetlendi daha da. Güçlükle ayağa kalkıp dış kapısının önündeki kıyafet askılığına uzandı elleri zavallı adamın. Acı çekmekten kamburu belli olmaya başlamış, zayıflamış ve zayıfladıkça bünyesi her türlü tehdite daha dayanıksız bir hâle gelmişti zamanla. Koyu kahverengi paltosunu sırtına geçirdikten sonra, mumları hâlâ yanan kiliseye doğru yürümeye başladı. Titreyen bedenini içine kapata kapata yürürken elleriyle, önünü iliklemeye erindiği paltosunun yakalarını tutuyordu yürürken. En sağlam yaprakları dallarından koparabilecek kadar kuvvetli rüzgarların geliş yönünün tersine yürüyüşü ile adım atışı zorlaşıyordu.

-Yılmamam lazım, kalkmaya değil Tanrı'm, istediğim yerde düşebilmek için yılmadan birkaç adım daha atmam lazım sadece, hiç değilse buna izin ver.

Yürürken İtalyan şapkası havalandı ve epey geride kalıverdi. Bu umrunda olmadan kilisenin kapılarına sonunda dayanabildi. Kapıya avcunun içiyle vurmaya başladı durmadan. Kapı açıldıktan sonra yüzünü gördüğü peder'in kollarına bıraktı kendini adam. Peder aceleyle adamı dirseklerinden kavrayıp onu ayaklandırmaya çalıştı. Onunla birlikte dizleri bükülecek kadar aşağı eğilmişti. Yavaş yavaş birbirlerine tutunarak ayağa kalktıklarında peder, adamın yüzüne bakmak için başını hafif aşağı eğdi. Ağlıyordu zavallı adamcağız. Dönüp tek eliyle kapıyı kapattı ve üstüne kilidi aşağı indirip onun için bir konfor alanı yarattı. Tekrar adamın koluna girdikten sonra onu oturma yerlerinden kendilerine en yakın olanına taşıdı.

-Neyin var evladım, ne diye geldin bu saatte, gecenin bir karanlığında?
-Beceremiyorum artık peder. Yaşamak istemiyorum artık. Bıktım bu hastalığın tümünden, ağrıların her birinden.

Peder, eğilip oturduğu yerde ciddiyetle bakan kısık gözlerini gevşetti ve başını geriye çekip usanmış bir bakış attı adama. Dudaklarını tam araladığı sıradaysa adam lafını kesti pederin.

-Tek kelime etmeyiniz peder.

Peder yarı açık kalan ağzından, konuşmak için içine çektiği nefesini hiçbir şey demeden dışarı verdi ayağa kalkmadan hemen önce. Elini adamın sol omzunun üzerine koydu ve adam tekrar konuştu o sırada.

-Konuşun peder, bir an öyle diyesim geldi sadece. Diyeceklerinizden çekindim. Doğru şeyleri diyeceğinizi biliyorum çünkü. Kaçmak istedim!
-Kalk haydi kalk. Tadilatlarımı günah çıkarman için erteleyebilirim.
-Gecenin bir saatinde mi Peder? Tanrı'mız duyacak mı bizi, emin misiniz?
-Tanrı'mızın uyku saati yoktur evladım. Yürü haydi benimle.

Adam inleye inleye vücudunun çeşitli yerlerinde hissettiği ağrılarla, sandalyelerin başlarına tutunarak kabine doğru yürümeye başladı. Peder onun bu hallerini görünce düşündü kabine gidene kadar. Acaba sadece bedeni hasta diye mi bu kadar çaresizdi diye sordu kendine. Kabine girdiklerinde aralarındaki boşluklu levhada yan yana oturur haldelerdi. Peder, yuvarlak çerçeveli gözlüğünü iki eliyle düzeltti. Uzun kır sakallarını da şöyle bir kaşıdıktan sonra adama konuşması için dil dökmeye başladı.

-Evladım, belli ki ağrıların var. Gecenin bir vakti erinmeyip buralara kadar gelmişsin. Şifahane de değil burası. Nedir canını sıkan, nedir yaşamak istememe sebebin? Söyle.
-Bir kadın düşünün değerli büyüğüm. Sözümü kesmeden, bir kadın düşünmeye bakın sadece. Her günün sabahı günaydınlaşmalarımız, iyi geceler dileyişlerimiz var süslü cümlelerle birbirimize. Birbirimizi sevdiğimizi söylüyoruz utanmadan, sıkılmadan. Hiç bu kadar anlamlı olmamışlardı bu ilan-ı sevgiler. Gün ortasında paydos vakitlerimizdeki sohbetlerimiz, en güvendiğimsin demelerimiz, en özelimsin demelerimiz, en değerlimsin demelerimiz birer fındık fıstık niyetine olmuş zaten zamanla. En saklı sırlar olmuş aramızda birer dedikodu sanki...
-Evladım gönül yarası mıdır bedenini de ele geçiren bu kahredici ağrı?
-Bilmiyorum büyüğümüz. O kadar bilmiyorum ki, inanın gecenin bir yarısı acıyla uyandığımda çareyi burada bulacağıma inandım sadece. Işığı yanan başka bir yer görmedim.
-Ne zamandır hasta bedenin?
-Onu kaybettiğimden beri efendim.
-Aşk hasta etmiş seni evladım. Anlat hele sen, sadece günah çıkarmanı istemiyorum bu kez, ne varsa anlat bana.
-Çok inanmıştım peder. Benim sevdiğim gibi sevmiyormuş beni meğer. Görünürde birbirimize en uygun kişilerdik oysa, biliyorum.

Trakyalı ÇiçeğiМесто, где живут истории. Откройте их для себя