13 1 0
                                    




- Anlamıyorsun, anlamıyorsun işte. Ben ona mı ağlıyorum sanki?

Yeonjun sabaha karşı saat 04.00'da direksiyon başındaydı ve eve doğru yol almaktaydı. Sinirden köpürüyordu. Önünde bomboş bir yol, dışarıda buz gibi soğuk hava ve yanında kendisi gibi sinirleri bozuk olan arkadaşı ile baş başaydı. İki kafadar savaştan çıkmış gibi görünüyorlardı. Arkadaşı zaten yara bere içindeydi bir de üzerine dudağı patlamıştı. Yeonjun'un da burnu kanıyordu. Bir eliyle direksiyonu tutarken öbür eliyle mendilini burnuna bastırıyordu.

İçi öfke ile kaynıyordu ama sakin olmak durumundaydı. Öncelikle araba sürüyordu ve can güvenlikleri söz konusuydu. Sonra, yanındaki çocuğun sadece sinirleri bozuk değil gibiydi. Daha çok bir histeri krizi geçiriyora benziyordu hali. Ellerini sürekli birbirine ve dizlerine vuruyor, gövdesi ileri geri sallanıyordu. Haykırarak konuşuyordu, hem gülüyor hem ağlıyordu. Daha çok ağlıyordu. Şimdi de saçma sapan, onun anlamadığı bir şeyden bahsediyordu. Yani kesinlikle sakin olmalıydı. Sinirlerine hakim olmalı ve onu provoke edecek hareketlerden kaçınmalıydı. Ama bu çok zordu. Onu senelerdir böyle görmemişti. Daha doğrusu onu senelerdir hiç görmemişti. Çok zordu.

- Ya neye ağlıyorsun be! Araba kullanmaya çalışıyorum, küfrettirme beni!

- Ağzımı açamadım. Ah, tek kelime söyleyemedim ona.

- Kime yahu, kime?

- Ona işte.

- O insan müsveddesi ucubeye söyleyebileceğin her şeyi dedin. Çok da güzel söyledin. Bir yüzüne tükürmediğin kaldı adamın. Onu da ben yaptım. Oh, içimin yağları eridi. Daha ne diyecektin ya? Unut artık şu adamı.

Biliyordu. Böyle konuşmamalıydı. Unut artık, demek ne kadar kolaydı. Ama o an söyleyecek başka bir şey aklına gelmiyordu. O da kendisi hasta hissediyordu. Midesi bulanıyordu. O gecenin olayları bütün ruhsal dengesini altüst etmişti. Liseden beri ilk defa biriyle fiziksel olarak kavgaya tutuşmuştu ve yaptığına hala inanamıyordu. Yapabilir misin, diye sorsalar "Hayatta beceremem, donar kalırım" derdi. Becermişti işte. Adrenalin hala vücudunu terk etmemişti.

- Ah o değil, o değil, diye ağladı yanındaki. Eliyle yüzünü kapatıp durmadan bağırıyordu.

- Ya kim?

- O

Ya sabır çekti içinden. İyisi mi onun dikkatini başka yöne çekmekti. Radyodan olabilecek en alakasız şarkıyı taktı. Elinin altında Çince öğrenmek için kullandığı Çin Halk Şarkıları CD'si vardı. Ama kar etmedi. Bu çocuğun söylediği tek bir şey kanı beynine sıçratmaya yeterdi.

- Ona aşık oldum ben.

Araba zaten hızlıydı. Önündeki viraja sert bir dönüş yaptı. Arabayı kontrol edemiyordu. Sesinin tonunu ve yüksekliğini de artık kontrol edemiyordu. Çocuğun, arabaya bir daha binmem, diye tutturacağından korkmasa kenarda bir yerde durup su falan alırdı.

- Ağzından çıkanı kulağın duysun! Choi Beomgyu, döverim seni. Aşık falan olamazsın, bitti gitti tamam mı? O herifin adını bir daha ağzına alırsan beni de dostluğumuzu da unut gitsin, bir daha hayatta konuşmam senle.

Sanıyordu o sert virajda koltuğundan Beomgyu savrulmuş ve kafasını hafifçe cama çarpmıştı. Yeonjun'un bağırması onu biraz yerinden sıçrattı. Azıcık sessizleşti. Kendine geliyor gibi oldu. Gömleğinin yeniyle dudağından sızan kanı iyice yüzüne bulaştırdı. En azından artık havaya değil yanındaki kişiye konuşuyordu. Kızmıştı ve canı sıkılmıştı. Hırçın bir sesle çemkirdi, sürekli ağladığı için sesi iyice titriyordu.

Merhaba, arkadaşın olmak istiyorum.Where stories live. Discover now