on

252 28 89
                                    

pardn arkadaşlar hastaydım da

~

"günaydın."

gözleri şişmiş ve saçı dağılmış şekilde mutfağa giren taehyung'a gülümsedim. çok tatlı görünüyordu. eğer sevgilisi olmasaydı gider yanaklarını öperdim.

"günaydın." tekrar önüme dönüp domates doğramaya devam ettim. aklıma taehyung'un domatesi elinden almamdan sonra çıkardığı kavga gelmişti. gülüşüm solarken derin nefes aldım. bir daha olmazdı herhalde. pişman olduğunu söylemişti, sanırım inanacaktım.

"ne yapıyorsun?"

"kahvaltı hazırlıyorum. otur sen." dediğimi yapıp masaya oturdu ve dirseklerini masaya dayayıp yüzünü de eline koydu. taehyung uyuklamaya başlarken işime döndüm.

on dakika sonunda bütün kahvaltılıkları masaya dizmiş sandalyeye oturmuştum. şu anda ise büyük bir sessizlik içinde kahvaltı yapıyordum. taehyung da karşımdaydı ve benim aksime hiçte sessiz değildi.

"bu arada eğer bugün boşsan bir şeyler yapalım mı?"

"boşum, çıkabiliriz."

"çok iyi o zaman! hazırlanayım ben." hızlıca sandaleyden kalkıp koşarak odasına girdi. heyecanlı gibiydi. yine de yemeğini yememesi büyük bir sorundu. eskiden olsa zorla yedireceğim yemek olayını görmezden gelip elimdeki çatalı masaya bıraktım ve ayaklandım.

nereye gideceğimizi bilmiyordum ama sanırım her zamanki gittiğimiz yerlerden biriydi. bu yüzden hızlıca bol bir pantolon ve sweatshirt giyip parfümümü sıktım ve odadan çıktım.

taehyung'un odasının kapısı hala kapalıydı. biraz oturabilirdim, eğer ki odadan büyük bir ses çıkmasaydı. ardından da bir bağırış.

endişeyle odaya koşarken bir yandan bir şey olmamasını diliyor, dua ediyordum. kapıyı çalmakla zaman kaybetmeyip hızlıca içeri girdim.

"iyi misin?" yerde oturmuş dizine üflüyordu. yanına yaklaştım.

"iyiyim. oda çok dağılmış eteğe takıldım." yerdeki eteğe döndüm. bu siktiğimin eteği ne zaman güzel bir şeye sebep olacak? sürekli sorun çıkarıyor ve sinirlerimi bozmaktan başka bir şey yapmıyor. bari taehyung'un üzerindeyken sinirimi bozsa.

"yürüyemezsen dışarı sonra çıkarız."

"hayır zedelendi sadece." eğilip dizine dokundum. yanıyor olmalıydı. tek ayağımın üstüne çöküp dudaklarımı yaklaştırdım ve üfledim. birkaç kez daha aynı şekilde üfledikten sonra doğrulup yüzüne döndüm.

"daha iyi mi?" dudaklarındaki gülümsemeyle başını salladı.

"teşekkür ederim." ayağa kalktım.

"rica ederim. kalk üstünü giyin hadi. ben içerdeyim."

odadan çıkıp oturma odasına girdim. çok sakardı. sanırım biraz da aptal. bogum'un hâlâ yanında olması çok büyük bir kanıt. hayır yani adamda düzgün bir şey de yok ki. tamam belki biraz yakışıklı olabilir ama ben daha yakışıklıyım. her yakışıklıyla sevgili olacaksa en başta benimle olmalıydı.

"hazırım ben jeongguk." kapıdan gelen sesle koltuktan kalkıp dış kapıya yöneldim.

üzerine aynı benim gibi bir bol pantolon ve sweatshirt geçirmiş ayakkabısını giyiniyordu. bende eğilip ayakkabımı aldım ve giymeye başladım.

"nereye gideceğiz?"

"bilmem ki." ayakkabısını giymeyi bırakıp durdu. sanırım düşünüyordu. birkaç saniye sonra birden zıpladı ve ellerini çırparak bağırdı. "lunapark! jeongguk lütfen lunaparka gidelim."

rascal -tkWhere stories live. Discover now