Ölürüm de öldürürüm de

3.5K 131 81
                                    

Oy veren yorumlarını esirgemeyen kitabı okuma listelerine ekleyen ve beni takip eden herkese bol bol kalp gönderiyorum ❤️








Ölürüm de öldürürüm de

"Sevginin bedeli fedakarlıktır ve bu bedel ne kadar yüksek olursa olsun, ödenmeye değerdir."












Gabriel, titreyen bir sesle, "Eva... Kendine gel... Lütfen..." diyerek yaklaştı. Hafifçe gözlerimi açtım ve Gabriel'e mırıldandım, "Gabriel..."

Fısıldayarak Gabriel'e dönüp sordum, "Ne oldu bana?" Gabriel, beni sakinleştirmeye çalışarak yanıtladı, "Bayıldın Eva, merak etme. Şu an dinlenmen gerekiyor."

"Ah, çok garipti." diye mırıldandım başımı tutarak. Baya ağrıyordu. Gabriel, elimi sıcacık bir şekilde tutarken, "Buradayım Eva... Sakin ol, her şey yoluna girecek," dedi.

Gabriel'in güçlü ve sakin sesi, derin bir nefes alıp vermemi sağladı; içimi bir nebze olsun rahatlattı. Ancak, endişeli bakışlarıyla beni süzen gözlerindeki sıcaklık, içimde derin bir duygu uyandırdı. Bayıldığımı söylediğinde ve beni odama götürmeyi teklif ettiğinde, Kont ani bir öfkeyle müdahale etti. 

"Karımı kendi odana mı götüreceksin, yine onu becerecek misin?" diye sordu, sesinde bir hiddet vardı.

Gabriel, Kont'un üzerine doğru yürüdü ve öfkeyle bağırdı: 

"Sen varya iblisin önde gidenisin. Deccal herif! Senin kadar adi, şerefsiz bir adam ömrümde görmedim. Az kapa o hayırsız ağzını! Çeneni kırarım." 

Gabriel, zıvanadan çıkmıştı, sözlerinde bir öfke ve iğneleme vardı. Ben ise başımı dik tutarak sert bir ifadeyle ona baktım. "Evet, Gabriel, beni odasına götürüp yine becerecek. Sen de dün geceki gibi kapının kenarından izler, sonra kapıyı yavaşça örtüp sevgilinin kollarına koşarsın, godoş!" dedim, sözlerimde bir kararlılık ve alay vardı.

Kont, öfkeyle titreyen sesiyle, agzından köpükler saçarak bana doğru bağırdı. Gözleri çılgınca parlıyordu, bedeni adeta bir yıldırım gibi şiddetle titriyordu. "Bana bak kadın!" dedi, her kelime adeta bir hançer gibi havada dolaşıyordu. 

"Ben itibarıma zeval gelmesin diye o kapıyı örttüm, sonra hizmetçileri, askerleri, kahyayı, şatodan gönderdim ve bu yüzleşmeyi yalnızca sizinle yapmamızı sağladım. Olay çıksaydı ne olacaktı? Herkes bizi konuşacaktı! Şatoda skandal patlatyacaktı! Sen de şu an zindanda fare boklarına bakıyordun! Bir de bana söyleniyorsun!" 

Kont'un her bir sözü, odayı sarsan bir deprem gibi yankılandı. Gözleri, içinde yanan öfkenin ateşiyle tutuşmuş gibi parlıyordu. Bedeni, her kelimeyle daha da gerginleşiyordu, sanki her bir sinir lifi patlamak üzereydi. Konuşurken yüz ifadesi, öfkeden kızarmış bir surat gibi kızıl kırmızıydı, ve her nefeste kocaman bir hırçınlık dalgası gibi yayılıyordu odanın içine.

Gabriel, alaycı bir gülümsemeyle, "Lan salak!" diye bağırdı. Her kelime sanki bir mızrak gibi havada süzülüyordu, alaycı bir tınıyla yankılanıyordu. 

"Ya sen ne mal herifsin! Senin gibi aptal bir insan olamaz!" dedi, gülümsemesini kaybetmeden. "Keyiflendirdin beni," diye ekledi, kıkırdayarak devam etti. "Ya ben kıyamam, ne şapşal bir adam bu, ben karınla yatarken sen kapı kenarlarından bizi mi izledin ponçik?" diye sordu, her kelimeyle alayın ve hafifletilmiş bir öfkenin birleşimiyle doluydu. Gözleri, biraz önceki öfke dolu bakışlarından alaycı bir ışıltıya dönüşmüştü, her kelimeyle daha da azgınlaşıyordu.

Kont'un cevabı yankılandı, odanın her köşesinde titreşim yarattı. "Dün gece," diye başladı, sesi bir demir gibi keskin ve sert, "kızkardeşini kucağımda inletirken göz göze geldik. Sen de bana saldıracağına dönüp karımı becerdin lan! Namussuz herif!" diye haykırdı, her kelime adeta bir kılıç gibi kesiyordu havayı. "Resmen sen kardeşime kayıyorsan, ben de karına kayarım demeye getirdin. Sanki sen farklı bokun soyusun! Alçak!" Gözleri, öfke dolu bir ateşin alevleri gibi parlıyordu, her sözü bir tokat gibi vuruyordu. Oda sanki bir volkanın patlama anını bekliyormuş gibi doluydu gerilimle.

Kontesin Laneti +18Where stories live. Discover now