³

363 75 26
                                    

(Just, just, with your joy)

🌙

Jimin, yine her zamanki gibi kiraz ağacının altında, montunu giymiş, eline örgüsünü almış bir şeyler yapmaya çalışıyordu.

Aslında yeterince şey örmüştü bugün için ama yapacak daha iyi bir şeyi yoktu. Bahçesi soğuk mevsimlerde işe yaramazdı, artık okula da gitmiyordu, bu yüzden kendini yeni bir atkıya adamıştı.

İlmeği düzgün bir şekilde atamayıp homurdanıp şişi kenara fırlattı ve zemine sırtüstü uzandı. Güneş batmaya başladığından gökyüzü birsürü farklı renge bulanmıştı. Tam artık örgüsünden vazgeçip biraz şekerleme yapmak için eve gidecekti ki, bir ses duydu.

İçgüdü olarak irkilip direkt oturur pozisyona geçtiğinde, tepeden yukarı yeni çıktığı belli olan küçük alfa iki adım ötesinde duruyordu ve kırmızı gözleriyle ona bakıyordu. Yüzü ifadesizdi ve kollarında bir sürü karışık not tutuyordu sıkıca.

Doğru ya, bugün okulun üçüncü günüydü. Alfanın daha önceden hiç okula gidip gitmediğini bile bilmiyordu. Önceden sürüsüz olduğu için okula uyum sağlamakta zorluk yaşıyor olabilirdi. Aralarındaki sessizlik onu rahatsız etmeye başlayacaktı ki, minik çocuk konuştu. "Neden yere yatıyorsun, pis değil mi?"

Jimin arkasını silkeleyip geriye doğru kayıp sırtını kiraz ağacına yaslarken güldü. "Birkaç yaprak ve biraz toprağa pis demezdim ben."

Alfa hala ifadesiz bir şekilde kırmızı gözleriyle dik dik ona bakmaya devam ediyordu ama. Sanki bir problemi varmış da söyleyemiyormuş gibiydi. Ki bu garipti, Jimin'e kimse genelde bir şey söylemezdi zaten. Ama daha yeni annesini kaybetmiş bu küçük çocuğa merhametli davranmaya karar verip yumuşak bir sesle sordu. "Bir şey mi oldu? Neden buraya geldin?"

Söylediklerinin ve yumuşak ses tonunun diğerinin resmen canını acıttığını görebiliyordu. Minik alfanın hemen kaşları çatılmıştı. Gözleri de az önce Jimin'den ayrılmazken şimdi yerdeki yaprakları çok ilginç bulmuşa benziyordu. "Sanki bir şey olmasa buraya gelirdim de! Çok gürültü yapıyorsun, sessiz ol demek için geldim!"

Bağırırken sesi çatallıydı ve kulakları kıpkırmızıydı.

Basbariz bir yalandı bu. Jimin tek bir ses çıkarmadığını biliyordu. Tepede tek başına oturup örgü örüyordu, annesi ise içeride uyuyordu. Çıkaracak herhangi bir ses yoktu tanrı aşkına. Ama o sırada Jimin karşısındakinin vücut dilini okumaya başladı.

Ürkek duruyordu ve sinirli ama aynı zamanda utangaç. Gerçekten küçük bir çocuk gibi.

Belki buraya onu şikayet etmek için değil, yalnızlığa zorlandığı eski kulübesine dönmemek için gelmişti. Daha notları bile elindeydi.

Tek başına eskiden annesiyle kaldığı evde yaşamak zor olmalıydı. Jimin bile yapabilir miydi bilmiyordu.

Az önce alfanın bağırışıyla çıkan sinirleri indi ve yavaşça ayağa kalktı. "Özür dilerim ses yaptığımız için. Ama biraz daha işim var, atkı bitmedi henüz. İstersen burada işimin bitmesini bekleyebilirsin ki eve gidince rahatsız olmayasın."

Yumuşak ve dikkatli konuşuyordu. Minik alfanın pek gururlu olduğu ve yalnız kalmaktan çekindiğini itiraf etmeyeceği belliydi. Ama belki Jimin'in sunduğu teklife hayır demezdi?

Jungkook dudaklarını büzdü, kulakları biraz daha kızardı ve isteksizmiş gibi kafasını salladı gözlerini omeganınkilere çevirirken. "Tamam ama sadece sen işini bitirene kadar. Sadece çok rahatsız olduğum için beklemek zorundayım haberin olsun!"

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Apr 23 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Serendipity | JikookWhere stories live. Discover now