BÖLÜM 21

28.3K 1.9K 339
                                    

Biz geldikkk, sürpriz yapayım size dedim. ❤️ Nasılsınız? Umarım çok iyisinizdir. Yıldıza bastıysanız ve yorumlarınız hazırsa, başlıyoruz. ❤️
Bu bölüm ile birlikte 600 bin olma duası. ❤️

İyi okumalar...

Hakan kısa bir an gözlerime baktıktan sonra gözlerini kaçırarak  "Çok ıslandın, hasta olacaksın." dedi pürüzlü bir sesle.

Omuz silkerek "Sen yokken bir çok kez hata oldum, hastalık ile tek başına mücadele etmeyi öğrendim." dedim. Niyetim laf sokmak değildi ama biraz öyle olmuştu. Çok hasta olsam bile kendimi hiç bırakmamış, yatak döşek yatmamıştım. Hasta olduğum da elbette ki çevremde benimle ilgilenecek insanlar olmuş ancak ben kimsenin varlığına güvenmemiş ve direnmeyi elden bırakmamıştım. 

Bakışlarını bana değdirmeden ayağa kalktı "Artık buradayım, hastalık ile kendi başına başa çıkmana gerek yok, verdiğim sözü tutabilirim." dedi ayağa kalkmam için elini bana uzatarak. Kendinden o kadar emin konuşmuştu ki sanki verdiği sözü tutabilmek için her şeyi feda edebilirdi. Zamanında tutulmayan sözler yüzünden buna inanmam zordu, artık bir çok şeyin Hakan'ın elinde olmadığını biliyordum ama kızmıyordum bunun için ancak bana söz vermemesi gerektiğini öğrenmeliydi.

Uzattığı eli tutup ayağa kalktım, inatla yüzüne baktım ama o bakışlarını bana çevirmedi. "Sen iyisi mi bana söz verme." dedim normal bir tonda. "Sonra umutlanırım, kendi başımın çaresine bakmaktan vazgeçer ve sana yaslanırım." diye devam ettim sözlerime.

"Bana yaslanırsan seni tutarım." dedi aynı eminlikle. Bunu sözlerken gözlerimin içine baksa da bu bakış kısa sürdü.

Sesli bir soluk vererek "Sen yine de bana söz verme, beni tutacak birinin olduğuna inandırma. Bir kere daha buna güvenip düşemem ben." dedim. Ben, bana söz vermemesi gerektiğini, bazen bu sözleri tutmanın mümkün olmadığını anlamıştım o neden bunu anlamıyordu?

Derin bir nefes alarak elimi bırakmadan içeriye doğru adımlamaya başladı. "Bu defa ya sana verdiğim sözleri tutacağım ya da..." dedi yutkunarak.

"Ya da?" dedim sorar gibi.

Cevap vermedi bende üstelemedim.

Merdivenleri birlikte çıkmaya başladık, basamaklar yan yana çıkabileceğimiz genişlikteydi. Kaçamak bakışlarım hep onun üzerindeydi ama o bir kere bile yüzüme bakmadı, sanki itinayla gözlerini benden kaçırıyor gibiydi. Düşünceliydi, çok düşünceliydi. Ben onu başı yukarıda dimdik yürürken görmeye alışkındım şimdi omuzları düşmüş, başı öne eğilmişti. 

Acı ve ızdırap kardeş duygulardı, bu duyguyu bedeninde taşıyan herkesin başı önünde ve omuzları düşük olurdu. Onu böyle görmeye ne kadar dayanabilirdim bilmiyordum. Onu sarıp sarmalamak isteyen yanımla onu affedemeyen yanım büyük bir savaş halindeydiler. En azından bugün onu özleyen yanını dinle Narin. İçimden gelen bu ses kalbimin sesiydi. Kalbim onu deli gibi isterken aklım buna şiddetle karşı çıkıyordu. İnsanın aklı ve kalbi birbirine zıt düşebilir miydi, düşüyordu işte. Kalbim kanıyor aklım öfkeleniyor ama ikisi de kendinden taviz vermiyordu.

Keşke dedi içimdeki o ses, keşke benimle inatlaşsa, benimle tartışsa ama böyle durmasa. O böyle oldukça öfkem git gide eriyordu ve onun içinde endişelenmek zorunda kalıyordum. Onun kendini bana affettirmeye çalışması ve haklı sebepleri olduğu için mecbur olduğunu söylemesi gerekiyordu. O bana beni affetme demiş ve mecburiyetlerini önemsemeden kendi haklılığından vazgeçmişti. Belki de onu affetmeyeyim diye benden uzak duracak ve hatta gözlerimin içine bakmayacaktı, onun nezdinde kendisi affedilmemeliydi. İkimiz aynı saftaydık artık, onunla savaşmayınca ona gardımı almamı gerektirecek bir şey kalmıyordu ve ben haklılığımı unutuyordum, o benim tarafımı tutunca ben onun tarafını tutmak ve onu yalnız bırakmamak istiyordum. 

GÖLGESİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin