on üç - "tanıyan" herkesin seveceği biri

52 8 22
                                    

"kocalarımız olay," diye fısıldadı beomgyu omzunu soobin'inkine hafifçe vurup sırıtırken. önde yeonjun ve taehyun yeni tanışmalarına rağmen sanki yıllardır arkadaşmış gibi hararetle sohbet ediyor, arkalarından soobin'le beomgyu kol kola yürüyordu. soobin kıkırdadı, "ne kocası ya!" dedi anlamazdan gelerek. sanki birbirlerinden deli gibi hoşlandıklarını bütün kasaba bilmiyordu.

yeonjun'la konuştukları sıkıcı konu bitmiş olmalıydı ki beomgyu'nunki olduğu yerde durup "dönme dolaba binelim mi?" dedi çocuksu bir heyecanla.

soobin yükseklikten deli gibi korkuyordu. başını hızla iki yana salladı.

"öldürseniz binmem."

yeonjun taehyun'a durumu açıklayıp soobin'i yanına çekti. "siz ikiniz binin." dedi beomgyu'ya göz kırpmadan hemen önce. "pamuk şeker yiyelim mi binnie?"

onlar gülüşerek uzaklaşırken beomgyu taehyun'la baş başa kaldı. atkısını takmıştı, günlerdir ilk defa üşümüyordu. meydan rengarenk ışıklarla, lunapark aletlerine binmiş mutlu çocuklarla doluydu. fakat kimse beomgyu ve aşık olduğu çocuk kadar mutlu olamazdı.

taehyun'la uzak mesafe ilişkisi yaşamak beomgyu'ya o kadar korkunç gelmiyordu artık. babasına elin oğluyla yedi yirmi dört ne yaptığını açıklamak zorunda olmazdı, taehyun'un da teklifiyle her gün görüntülü konuşurlardı, hafta sonları da kasabada buluşup hasret giderirlerdi.

hayatında bir daha kimseyi bu kadar yoğun duygularla sevemeyeceğine inanan beomgyu, taehyun'un peşini kolay kolay bırakmayacaktı elbette. bugün onu öpecekti, aklına koymuştu. dönme dolabın tepesinde yapabilirdi bunu ya da gecenin sonunda birlikte yıldızları izlerken yapışırdı dudağına. belki taehyun öperdi onu, kitapçıda denemişti de dünyaları başlarına yıkılmıştı. beomgyu heyecandan kuduruyordu.

dönme dolaptan sorumlu görevliye jetonlarını uzatıp yerlerine oturdular. taehyun beomgyu'ya tatlı bir bakış attı. hoş, onun her bakışı tatlıydı orası ayrı. "ne düşünüyorsun?" dedi beomgyu'nun sessizliğini kastederek. çocuk "seni nasıl öpeceğimi." diyemezdi ya. oturdukları kabin sallanarak yükselmeye başladı, beomgyu taehyun'a iyice sokulup bir cevap salladı kafasından.

"seninle tanışma şeklimizi."

"sen ikinci kattan yere yapıştın, sonra da hiçbir şey olmamış gibi kalkıp elini uzattın bana."

beomgyu gülüp omzuyla taehyun'u hafifçe itti. "öyle değil ya," dedi gülmeye devam ederken. "tanışıp kısacık sürede bu kadar yakınlaşmamızı düşünüyordum."

"yani," dedi taehyun, "yakınlaşılmayacak biri değilsin."

beomgyu onun bu söylediğini uzun uzun düşündü, taehyun'un gözündeki konumunu hâlâ tam olarak çözmüş değildi. taehyun ondan hoşlandığını sözleriyle itiraf etmemişse de hareketleriyle açık açık belli etmişti, evet. fakat hisleri beomgyu'nunkiler kadar kuvvetli olabilir miydi? beomgyu gibi bütün vücudu titriyor muydu en ufak yakınlaşmalarında? kendisinin beomgyu'nun gözünde olduğu kadar kusursuz muydu beomgyu da onun gözünde?

ismini taehyun'un ağzından duyunca bile hayat sevgisi artan saf aşığımız, onun kendisini nasıl biri olarak gördüğünü her şeyden çok merak ediyordu ve artık bunları onunla konuşmaktan çekinmek de istemiyordu. cesaretini topladı ve aklındaki bütün soruları bir cümleye sığdırdı.

"nasıl biriyim ben?"

"tanıyan herkesin seveceği birisin."

taehyun'un hiç düşünmeden yaptığı bu çok tatlı tanım, maalesef ki doğru değildi. beomgyu'nun hayatında onu seven çok az insan vardı ve bunların çoğunluğu da ailesiydi yani onu zorunluluktan seviyorlardı. taehyun beomgyu'nun gözündeki şüpheyi fark etmiş olacak ki tekrarladı ilk söylediğini.

tanrı çoktan unuttu bizi Where stories live. Discover now