dört - çok takıyorsun kardeşim kafaya

74 14 24
                                    

beomgyu bütün gece uyuyamadı. pencereden düşmek, dünya tatlısı taehyun'la tanışmak derken asıl ve en büyük sorunlarını gözden kaçırmıştı: lekeliler.

lekeliler tehlikeli insanlardı; beomgyu, ailesi ve kızıl kasaba'nın bütün sakinleri bunu bilmiş, bunu söylemişlerdi. şimdi ne değişmişti de onları biricik kasabalarında ağırlıyorlardı? babası bunu nasıl basit bir siyasi mesele gibi anlatabiliyordu? beomgyu'dan okuluna gidip hayatına hiçbir şey olmamış gibi devam etmesini nasıl bekliyorlardı?

madem uyuyamıyorum bari verimli bir şeyler yapayım, diye düşünerek ayaklandı genç çocuk. akşam ders çalışmak yerine camdan ormanı izlediği için kendisine kızgındı zaten. daha fazla oyalanmak istemeyerek konuların başına oturdu fakat onu uyumaktan alıkoyan düşünceleri derslere odaklanmasına da engel oluyordu. dayanamayarak yine pencerenin başında buldu kendisini. ay ışıl ışıldı bu gece, bütün kasaba uyuyordu, bir tek beomgyu ve bitmek bilmeyen korkuları uyanıktı.

biraz olsun rahatlamak istedi, kulaklığını takıp pencerenin pervazına oturdu. bu da uzaklaştıramadı onu endişelerinden. şarkılar değişti, hisleri değişmedi. uyumayı yeniden denemeye karar vererek ayaklandığı an kablosuz kulaklıklarından biri kulağından fırlayıp açık camdan dışarı düştü. "ağzına sıçayım senin ya!" diyerek kızdı kulaklığa, düşüren kendisi değilmiş gibi.

babasıyla sık sık kavga etmesi insanlarda bunun aksi bir izlenim bırakıyor olsa da uslu bir çocuktu beomgyu. abisinin, yeonjun hyung'unun ve okuldaki herkesin partiden partiye koştukları yaşlarda ki küçücük kasabada bu kadar partiyi nereden buldukları da muammaydı, beomgyu evinde sıkıntıdan ölerek ders çalışırdı. üç arkadaşı vardı, biri kuzeniydi zaten. bir kere bile kendisine tanınmış saatlerin dışında evden ayrılmamış, babasının izin vermediği bir konumda bulunmamıştı. 17 yıldır yaşadığı odanın camından atlayarak evden ayrılmanın ne kadar kolay olduğunu da bu yüzden camdan düştüğü güne kadar öğrenmemişti.

düşen kulaklığını almak için dikkatlice bıraktı kendisini evinin arka tarafındaki çalılara. telefonunun fenerini çimlerin üzerinde gezdirdi, beyaz kulaklığı elleriyle koymuş gibi buldu hemen. rahat bir nefes alarak doğrulduğu an arkasından biri sıkıca sarıldı ona. korkudan aklını kaybedecekti, bağıramadı bile. kollarını tutan ellerin sahibi onu kendisine doğru çevirdi, kıkır kıkır güldü ve "lekeli mi sandın?" dedi tanıdık sesiyle.

"öldüreceğim seni." dedi beomgyu ve koluna bir tane yapıştırdı.

kuzeni koluna geçirilen tokadın aynısını beomgyu'ya güzelce iade etti. "ah!" diye bağırdı beomgyu, "hayvan mısın hyung ya!" diye kızdı ona. "bağırma salak!" dedi yeonjun. birkaç saniye sessizce dövüştüler.

sonunda yorularak pes eden beomgyu durdurdu karşısındaki çocuğu, "ne yapıyorsun bu saatte burada?" diye sordu gerçekten merak ederek.

"sigaraya çıktım, sen niye uyumadın?"

"uyku tutmadı."

beraber iki evin ortasındaki geniş bahçeye yürüyüp bahçe duvarından atladılar. yeonjun çardağa oturdu, beomgyu da onu takip etti. sigarasını yakarken izledi kuzenini. itiraf etmekten çekinse de onu gerçekten özlemişti. önceden her gün görüştüğü hyung'unu üniversite için şehirde kalmaya başladığından beri kimi zaman günlerce görmüyordu.

"okul nasıl gidiyor?" dedi konuşma başlatmak için. belki de susup yıldızları izleseler daha iyi olurdu ama bugün yeterince yapmıştı bunu.

"yorucu ama alıştım. seninki?" dedi yeonjun içine çektiği sigara dumanını üflerken. omuz silkti beomgyu.

"bildiğin gibi."

yüzünde küçük bir gülümseme oluştu yeonjun'un, "anlıyorum seni." dedi her türlü anlama gelebilecek bir sakinlikle. beomgyu hangi anlamını kastettiğini anladı ve sinirlendi bu söylediğine.

"anlamıyorsun. kimsenin bir boktan anladığı yok."

yeonjun elini sırtına doğru uzattı ancak dokunmasına izin vermeden geri çekti kendisini beomgyu. "sen bütün okulla arkadaştın. benim tek arkadaşım da okula gelmiyor."

iç çekti, devam etmek istedi fakat kendisini acındırıyor gibi hissederek sustu. vücudunu geri çekmediği için bu sefer sırtını sıvazlayabildi hyung'u. onun da diyecek bir şeyi olmadığı için beraber sustular.

beomgyu "lekeliler gerçekten gelmiş," diyerek böldü sessizliği, yutkundu. "babam söyledi"

"gelsi-"

"gelsinler n'olacak deme, döverim seni."

"beomgyu şehirde lekelilerle birlikte yaşıyorum, farkında mısın? korkma bu kadar."

dudağını büzdü beomgyu. "tamam da sen temizsin." dedi. "ben lekesizim."

evet, belki kai fazla korkaktı, gerçekten abartıyor olabilirdi, yeonjun hyung kadar rahat olamasa da soobin hyung gibi orta yolu bulmalıydı. fakat beomgyu'nun bu kadar korkuyor olmasının çok geçerli sebepleri vardı.

temizlerin yaşadığı bu kasabanın sayıları bir elin parmağını geçmeyen lekesizlerinden biriydi beomgyu. temizler kadar güçlü, lekeliler kadar fena olmazdı lekesizler. büyü yapamaz, leke bölemez, siyasette hiçbir zaman söz sahibi olamaz ve çoğunlukla güzel işlerde çalışamazlardı. tarih boyunca temizler ve lekeliler arasında çıkan savaşlarda arabuluculuk görevini üstlenmiş, en büyük kazığı lekelilerden yiyerek köleleştirilmiş, en sonunda temizler tarafından koruma altına alınınca rahata kavuşmuşlardı. elbette bunlar, üzerinden çok zaman geçmiş meselelerdi. ancak beomgyu atalarını savaşlarda katletmiş insanların, evinin yakınlarında dolaştığını öğrenmişken ve büyü de yapamadığı için tamamen savunmasızken nasıl korkmayacaktı ki?

"aman be, lekesizsen n'olmuş? çok takıyorsun kardeşim kafaya, rahatla biraz."

yeonjun sigarasını söndürene kadar oturdular. "teyzeme şikayet edeceğim seni." dedi beomgyu sigarayı kastederek. dövüşerek ayrıldılar. beomgyu evinin arkasındaki ağaca tırmanarak ikinci kattaki odasına ulaştı. uyumadan önce taehyun'la evlendiklerini hayal etti. kuzeninden duyduğu "rahatla biraz." cümlesi esrarengiz bir şekilde onu gerçekten rahatlattı ve beklediğinden hızlı bir şekilde uykuya daldı.

" cümlesi esrarengiz bir şekilde onu gerçekten rahatlattı ve beklediğinden hızlı bir şekilde uykuya daldı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
tanrı çoktan unuttu bizi Where stories live. Discover now