8

1K 74 30
                                    

Bazı insanlar, içinize işlerdi. İlmek ilmek dokunurdu göğüs kafesinize. 

Yaptıkları tek bir davranışla, hayata bakış açınızı değiştirirdi. Yapacağınız her şeyi unutturur, yakacağınız ateşi söndürürdü.

Zeytin içinde, Henri öyleydi. Geçmişteki acılarını, intikam ile kavrulan simsiyah ruhunu, aklından atmaya bile çabalamadığı ölümleri geriye itekleyen ve uzun bir süre yalnızca ilkbahar gelmiş gibi hissettiren kişiydi.

Ancak ilkbaharın yanında, kara kışın yakan soğuğuda o evdeydi. Kaybettiği tüm yakınlarının katili, katilleri...

Onun ve arkadaşlarının ruhunu, oyuncak bir bebeğin içine saklanmış tılsıma sıkıştıran onlar değilmiş gibi, bir de yakmaya kalkmışlardı. Ateş, hep böyle harlanacak mıydı?

Zeytin, zeytin olmadan önce bunun intikamı ile dolup taşıyordu. O lanet olası fanusun içinde olmasaydı, intikamını çok önceden alırdı ancak hayatında Henri olmazdı. Çünkü bu intikam ateşi öyle büyüktü ki, Henri'yi bile içinde yakardı.

Zeytin, hayatında hiçbir zaman baharı hissedemezdi. Kış ayının sert soğuğunda, içindeki intikam ateşi ile tüm dünyayı ısıtırdı ancak kalbi asla ısınmazdı.

Zeytin, kucağında uyuyan bedeni inceledi. Omzuna yaslanmış saçları okşadı, bacakları, ince ancak kaslı bacaklara sıkı sıkıya sarılıydı. Gitmesinden korkuyordu. Çünkü biliyordu, Henri gerçekleri öğrenirse korkardı. Korkarsa giderdi... Öğrensin istemiyordu. Ancak sorgulayacağını da biliyordu çünkü Henri öyle bir adamdı. Her şeyi bilmek, en ince ayrıntısına kadar öğrenmek isterdi.

Çocukken, zeytin bir fanusun içindeyken bu durumu bile sürekli sorgulardı.

"Büyükbaba, Zeytin gözlü bebeği kapalı camdan çıkaralım. Niye orada ki? Nefes alabiliyor mu? Terlemiyor mu? Yalnız kalıyor diye üzülmüyor mu?" Henri kafasını arkaya atmış, gözlerini kocaman açmış bir şekilde dedesine bakıyor ve bir yandan da, zeytin gözlü bebeğe dokunmak istediğini anlatıyordu. Kendi stili ile...

"O en nadide parçam, o yüzden orada kalması lazım. Asla fanusunda çıkmaması lazım." dedi torununa ciddiyetle. Torunu birkaç kez fanusu kaldırmaya çalışmıştı ve bu onu çok sinirlendirmişti. O gün, ona gereğinden fazla kızdığı için içi sızlasa da, artık torunu ondan habersiz zeytin gözlü bebeğin fanusuna bile dokunmuyordu.

"Ona bir kere dokunabilir miyim? Onu odama götürebilir miyim? Hatta okula götüreyim, yalnız kalmasın... Nolur büyükbaba noluurrr." Büyükbabası kafasını eğip kendisine bakan çekik gözlü çocuğa baktı. İstekleri ve soruları çok masumaneydi, eğer gerçekleri bilmeseydi...

Büyükbaba elini, küçük çocuğun saçlarına atıp okşadı. Çocuğa doğru eğildi ve konuştu:

"Henri, olmaz diyorum. Neden anlamıyorsun? Ben sana başka bebekler verdim, onlarla oyna. Ayrıca bu fanus yalnızca onun için yapıldı, içinde nefes alabilir ve rahatça yaşayabilir. Endişelenme, tamam mı?" Henri dudaklarını büktü. İtiraz etmek istese de büyükbabasının gözlerindeki itiraz kabul etmeyen bakışları gördü. Zaten dakikalardır dil döküyordu ve sonuç hep aynıydı. Olmaz Henri!

Zeytin karşısındaki görüntüye baktı. Kendisi için endişelenen küçük çocuk, göğsünde beslediği intikama su serpiyordu. Bir yandan da fanusu kırıp, buradan çıkmak istiyordu. Bak ben iyiyim, sen olduğun sürece yalnız kalmıyorum, demek istiyordu.

Ancak diyemezdi, korkutmak istemiyordu çünkü küçük çocuk korkunca gidiyordu.

Zeytin kucağında huzurla uyuyan adamın alnına, alnını yasladı. Gözleri kapansa da uyuyamıyordu. Çünkü bu evden nefret ediyordu. Her şeyin başladığı bu evi de yakmak istiyordu. Ancak bu evin içinde Henri vardı. Yakamazdı. Aklına gelen düşünceleri arkaya itmek istesedi, dişlerini sıkıp gözlerini yumdu. Kucağında huysuzca kıpırdanan beden ile düşünceleri def edemediğini anladı.

BEZ BEBEK |B×B| +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin