Leonard dolu gözler ile kafa sallaması ardından gidip adama sıkıca sarılarak içinden şükretti. Onları görmemişti lakin annesi çok seviyordu. Leonard bay ve bayan Ewansın Fransada çok başarılı bir Leydi okulu yönettiklerini biliyordu.

"Peki nereye gideceğiz?" Jane dudaklarını kemirdi.

"Dönemeyiz Jane! Burası bile çok tehlikeli. Oradan ayrılmayacaklardır. "

"Ya ne yapacağız. Bunlar daha çocuk!"

"Bilmiyorum. "Andrew kafasını kaşıdı. "L-londraya gidelim."

"londra? Aklını kaçırdın sen. " Jane kaş çattı.

"Kısa bir süreliğine Jane. Şu an kalabalığa karışmak burada saklanmaktan çok daha güvenli geliyor."

"M-melanie var o bize yardım eder. Trudy? Elspeth?"

"Andrew karısına yaklaşarak gözlerini irice açtı. "Hiç kimse Jane! Hiç kimse bu çocukların hayatta olduğunu bilmeyecek."

---

Ertesi Gün Londra

Ryan, şehrin kalabalığına, gelip geçen arabalara çamurlu pazar yoluna şöyle bir baktı. Bu şehirden de içindeki insanlardan da nefret ediyordu. Güzel giysiler içerisinde leydi ve lordçuluk oynuyorlar. Kibar bay ve bayanlar gibi davranıyorlardı lakin hepsi süslü giysiler ardına gizlenmiş dolandırıcılardı. Kibarlıkları ayaklarına takılan, önlerine çıkan engele kadardı. Yalnızca kendilerini düşünen bencil pislikler... On üç yaşında bir çocuktu Ryan lakin bu sokaklarda ne kadar taş olduğunu ezbere bilirdi. O taşların insanlardan çok daha sıcak olduğunu da... Her evi yaşayan herkesi tanıyordu lakin kendisinin kim olduğunu bilmiyordu adını da. Yürümeyi bu sokaklarda öğrenmişşti. Konuşmayı da koşmayı da. Çok daha ufakken ona böcek, pislik, dilenci diye hitap ediliyordu lakin bir parça anlayacak yaşa geldiğinde ailesinin şekerleme aldığı ve ona Ryan diye seslendiği bir çocuk görmüş, o anın hayali ile Ryan oluvermişti. Sokaklarda, bulduğu kuytularda yatmış yerdeki yiyecek parçalarını toplayarak büyümüştü. Kimi zaman bir parça ekmek için tüm gün bu soylu pisliklerin ardında torba taşımıştı. Aldığı hiçbir mükafat yoktu. Günün sonunda ona pislikmiş gibi davranmaktan başka bir şey yapmıyorlardı. Tanrım onu tanımıyorlardı bile. Ryan gerçek bir pislik olmaya karar verdiğinde muhtemelen dokuzundaydı. Bir penny için ayakları patlayana dek çalışmayı bırakmış hakkı olanı çekip alır olmuştu. Çocuk uzun kumral saçlarını toparlayıp eliyle burnunu silerek pazar sokağını dikkatle gözlemeye başladı. Az sonra Adamsların hizmetlisi bayan Linda elinde sepeti ile pazara girecek evvela biraz meyve alacaktı. Ryan tam da söylediği gibi olduğunda sırıttı. Sonrasında yoldan gelip geçen arabalara köşeden görebildiği kadarıyla ilerideki terziye girip çıkanlara baktı ve ilerlemeye koyuldu. Şanslıysa açıkta kalmış birkaç kese bulabilirdi. Çocuk kalabalıklaşan pazarın içine doğru süzülerek daha evvelden görmediği simalara bakmaya koyuldu ve paçavraların olduğu tezgahta dikilen bir adam ve muhtemelen oğluna doğru baktı. Adam birkaç bez parçası kestirip elindeki kese içinden çıkarttığı bozukluğu verdiğinde Ryan bu günün talihlisini çoktan seçmişti. Kelli felli birşeye de benziyordu. Belli ki o kesenin içi epey doluydu. Eğer öyleyse epeyce bir süre rahat ederdi. boynundaki fuları ağzına doğru çekmesi ardından Koşmaya başladı. "Fare! Somun tezgahında!"

Andrew bir anda ortalığın karışıp yanındaki tezgahın devrilmesiyle Leonardı muhafaza etmeye çalışırken kendisine çarpan birkaç insanı önemsememiş yaşlı kadının devrilen tezgahını düzeltmesi için yardım etmeye çalışmıştı. İşi bittiğinde ise kestirdiği bezlere bakıp kaldıkları hana yürümek üzere oğlanı kendisine doğru çekti. Epey zorlanmıştılar buraya gelene dek Askerlere görünmemek adına yolu uzatmıştı da uzatmıştı Andrew.

GEL BENİMLEWhere stories live. Discover now