5💜

40 7 35
                                    

Selamün aleykümmm.

Nabersiniz?

Bu bölüm bir tık karışık olacak...

****

Sümeyye Sönmez

"Şeyda, istemiyorum ya is-te-mi-yo-rum. Görmüyor musun bana olan bakışlarını? Bakmasa anlarım, haram. Ama o da bile bile bakıyor. Ama görmüyor musun? Duygusuz bakıyor. O'nda bana karşı bir duygu kırıntısı bile yokken benim ona umut besleyip söylemem ne kadar doğru?"

Bunu demem ile Şeyda daha da sinirlendi.

"Lan gerizekalı attırtma insanın tepesini. Ramazan ayında da açtırma ağzımı. Asıl sen kör müsün? Hamza'nın sana nasıl aşkla baktığını görmüyor musun? O sana duygusuz değil tam tersi meftun olmuş hemde delicesine, sen gelmiş burda bana o' bana aşık değil' zırvalamaları yapma."

Şuan bağırmak istiyordum hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum. Şimdi diyeceksiniz, saçmalama bir adam için mi ağlıyacaksın? Benim o adam için iki yılda etmediğim dua yapmadığım şey kalmadı. Ben ona aşkımı belli etsem o benden uzaklaştı. Kızlar diyor o sana aşkla bakıyor. Yalan, vallahi yalan. Ben bilmez miyim aşık olduğum adamın bakışını?

"Şeyda tamam sakin ol. Bak Sümeyye her zaman ki konuşmayı yaparak seni de sıkmak istemiyorum ama gerçekten Şeyda haklı. Asıl senin aşktan gözlerin kör olmuş. Asıl sen görmüyorsun onun sana olan bakışlarını." Firdevs son noktayı da koyup Hanife ablanın yanına gitmişti. Haklıydı kız, ses ve gürültüden hoşlanmazdı.

Konu bize gelecek olursa da aslında bu Şeyda ile olan normal tartışmalarımızdan sadece biriydi. Kendisi grubun annesi, başı, en olgunu siz ne diyorsanız oydu işte.

"Sen gerçekten salaksın. Neyse Allah uzatıyorsa vardır bir hayr dimi?" Göz kırpıp o da Hanife ablanın yanına gitmişti. O odadan çıktığında derin bir soluk alıp düşündüm.

Acaba ben mi doğruyu söylüyordum, yoksa kızlar mı? O gözler gerçekten bana meftun olmuş şekilde mi bakıyordu? Tartışılır.

---

Dışarıdan bahçe kapısının sesi gelince Hanife abla dışarı çıkmıştı. Normalde oğluna bu kadar yapışık olmadığını bilirim ama bu aralar "oğluşum oğluşum" diye dolanıyor. Oruç başa vurduysa demek.

"Kızlar gelin bakıyim." Kafamızı sallayıp bahçeye çıktık bizde. Betül ve Pınar gördüğüm kadarıyla az önce koşuyorlardı. Her zaman ki gibi Betül kızdırmış, Pınar ise ona istediğini yani şımarıklığı vermişti. Alıştık artık.

Ama benim bahçeye çıktıktan sonra gözüm ilk tek bir kişiye değmişti. Hamza. Çok fazla bakıyordum aslında. Her gördüğüm de bir kere bakıyordum o da ilk andı. Sonrası tekrar işime dönüyordum.

Onunda bana baktığını görünce içinde bir elektriklenme hissettim. O yüzden hemen başımı yere eğmiştim. Dudaklarımda salak bir tebessümle hemen içeri kaçmam da var tabi bunların arasında.

--

"Sümeyye, sen bu örtüleri al da masalara ser. Firdevs, sende tabakları al. Şeyda ve Betül siz bardakları ve içecekleri alın." Hanife ablanın dediğiyle bir tık heyecanlanmıştım. O şuan bahçedeydi ve masaları yerleştiriyordu. Ben ise şimdi gidip o masalara örtü sericekti.

Herkes onaylarken Pınar dışında kimse mutfakta durmamış çıkmıştı.

"Sümeyye." Ben masalara örtüleri sermeye başlıyacakken arkamdan bir ses adımı söyledi. Arkamı döndüğümde ise bana doğru geliyordu ama yüzü yere eğikti.

"Efendim Hamza abi." Canımı sıkan bir diğer konu "abi" kelimesi. Gereksiz ama mecbur.

Birden sinirlenmiş bir şekilde, " Ver bana yarısını ben seriyim, daha çabuk biter." Kafamı sallayıp örtülerin kalan yarısını ona vermiştim.

****

Evettt. Sanırım bu kitapta beni en ama en zorluyacak bölüm bu oldu.

Sümeyye'yi yazdıkça kendimu bir garip hissettim. Dedim benim içinden bu nasıl çıktı.

Yazım yanlışları varsa özür dilerim. Aceleci bir bölüm oldu. Gün içinde düzeltmeye çalışırım.

Öptümmmmm.

~İFTAR~ Texting Donde viven las historias. Descúbrelo ahora