"Laçin" dedi öfkeyle. "En azından kim için reddedildiğimi bileyim. Söyle."

"Ben bunu ona bile söylememişim açıkça sana neden söyleyeceğim ? Uzatmayalım. Sen hislerinden bahsettin ben de kalbimin bir başkası için attığını söyledim sana. Bence kalkalım artık ve bu konu burada kapansın."

Ayağa kalktığım an bileğime sardığı koluyla gitmeme engel oldu. "Yok öyle, bana bir şeyleri açıklamak zorundasın."

Bileğimi çekmek istediğimde bırakmadı. Ben masumca "Bileğimi bırak" diyecek bir kız değildim. Bu yüzden tüm öfkemi ona yansıtarak "Parmaklarını seviyorsan bileğimden çekersin" demeyi seçtim. "Hemen!"

Gözlerinden kıvılcımlar çıkıyorsa da dediğimi yaptı. "Yanlış yapıyorsun" dedi ben ardıma dönmeden hemen önce. "Eğer onun içinse...pişman olacaksın Laçin."

"Neyden bahsediyorsun sen ?"

"Sana o sağlam pabuç değildir demiştim," Yüzümün aldığı hali görünce "Anlaşılmıyor mu sanıyorsun?" diye sordu. "Ona bakışlarının da onun sana bakışının da farkındayım."

"Ne diye beni bu yemeğe çağırdın ve bunları söyledin o zaman ?"

Yalan bir tebessümle "Hatandan dönmeni istiyorum," dedi. "Kendine bunu yapma. Yaman sevmez, onun sevgisi zehirli. Onu seven kadınlar yalnızca zarar gördü bugüne kadar. Sen de onlardan biri mi olmak istiyorsun?"

Kaşlarımı istemeden de olsa çatmıştım. Bir tarafım onu dinleme diyordu ama içimdeki o güvensiz taraf sormamı istiyordu. "Merak etmiyor musun niye düşman gibi olduğumuzu ?" diye devam etti. "O kötü bir adam. Romantik bir filmin başrolü ya da kitap karakteri değilsin sen, kalbin kırılınca yalnızca kırılmış olacak. İyileştiremezsin hasta bir adamı Laçin. Romantik bir sonu yok bu hikayenin."

Şimdi sorabilirdim sözlerinin altında yatan sebebi, neden bahsediyorsun sen demekten kolay ne vardı ?

Sormadım ama muhattabım Göktuğ değildi çünkü. Yaman'ın odasının önünde buldum kendimi. Kapıyı açtığında şaşırdı, beklemiyordu beni sanırım. Tepeden tırnağa süzdü beni. Üzerimdeki sade ama bedenimi saran elbiseden çektiğinde gözlerini içeri girmem için kapıyı tamamen açmıştı.

"Ne bu halin?" Niye geldin diye değil de bunu sorması tam Yaman'ın yapacağı türden bir hareketti zaten.

"Ne var halimde ?"

"Fazla güzelsin,"

Hesap sormak isteyen beynimi susturmak mümkün olsa buna "Hep öyleyim" minvalinde bir cevap verirdim ama onun yerine "Yemekten geliyorum," dedim.

Tek kaşı kalktı. "Yemek ?" Derin bir nefesle şişti beyaz tişörtünün altında gerilen göğsü. "Arkadaşlarınla inşallah ?"

"Öyle diye düşünerek gitmiştim ama Göktuğ arkadaş olarak görmüyormuş beni."

Bir saniye, tek bir saniyede yüzündeki tüm ifade değişti. Farkında olmadan bir adımda dibime girdi. Eli sanki kayıp gidecekmişim gibi sıkı sıkı tutundu belime. Diğer eli bacağının yanında yumruk olmuştu. Gözleri hep karaysa şimdi kömürdü. "Deneyebilir miyiz diye sormak için çağırmış beni" diye devam ettiğimde kömürden irislerine sıçrayan kıvılcımları seçebileceğim kadar dikkatli bakıyordum gözlerine.

Gözlerini kapatıp açtı. Yetmedi boşta kalan elini kaldırdı ve yumruk yaptığını ancak fark ederek kaşlarını çattı. Serbest bıraktığı eliyle burnunun kemerini sıktı başını öne eğip. Yeterince kontrollü olduğuna inandığı an "Ne dedin ?" diye sordu. 

"Duydun Yaman, Göktuğ beni yemeğe davet etti, konuşmak istiyormuş. Bende onunla konuşmak istiyordum zaten."

Sertçe yutkundu. "Gittin yani ?" Yüzündeki hayal kırıklığı bulanmış öfkeyle belime tutunan elinin yerini kolu aldı ve beni kendine çekip yapıştırdı kendine. Başını eğdiğinde tamamen onun tarafından hapsedilmiştim. "O piç kurusuyla konuşacak neyin vardı senin ?"

Panduf | TextingTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon