42

176 15 70
                                    

Geldik arkadaşlar. Çok beklenen, bir sorunun cevabına geldik... 

Hadi tamam 42 bölümdür... Yorum yapmadınız... En azından yıldız mıldız verin be.. 

Yazık değil mi bana? 

_____________________

Fenix'in devamlı olarak anlatmaya devam etmesini kesen, benim artık duvar kenarına çökmüş halde olan bedenim değildi elbette. Anlatmasına ara vermesini sağlayan şey, Einar'ın onu durdurmasıydı.

Fenix, koridora doğru gözden kaybolmuştu. Einar ise bana dik dik baktığı belli olmasın istediğinden olmalı ki, ortada kalan masaya doğru bakıyordu.

Düşüncelerimi sıraya da düzene de koyamıyordum. Birden başlayan bir sağanak yağmurun altında kalmış gibiydim. Öyle bir yağmur ki, en yakın benzinliğin pompalarının geniş çatasının altına sığınmışım, gelen giden arabaların birikmiş sularda kayan tekerleklerinin sesini dinlerken, yasak olmasından sebep sigara bile yakamıyormuşum gibi bir gece.

Her ne biliyorsam, üstünden geçip giden Fenix, artık kendisini durdurma çabalarıma sözlü bir yanıt bile vermiyordu.

Öğrendiğim şeylerin gerçekliğine körü körüne inanmak gibi bir hataya düşmem sanıyordum ama anlattıkları inancımın boş kalan yerleri ile öyle güzel örtüşüyordu ki. Parçalar öyle güzel oturuyordu ki, sanki bunca zaman kendimi kandırdığım, uğruna ölmeye yaklaştığım her bir durumun yalan olması beni tarifi çok başka bir acıya itiyordu.

Sormak istediğim sorular gittikçe artıyordu. Listenin başlamadığım maddeleri, alt alta sıralanmaktan daha da başka bir şey yapmıyordu.

Bilmek. Bilmenin bu denli bir azap olmasının nedeni neydi?

Kafamın içinden konuştuğum Turkuaz bile bana yanıt vermiyorken, gerçekten bu denli yalnız mıydım?

Farklı evrenler, büyüler, ritüeller, ayinler, aynalar, ölüler, Ölüm, Muhafızlar.. Her kimden ya da neyden bahsedilirse edilsin, ayakta durup, 'Yalnız değilim, Tanrıça'm beni koruyor.' dediğim her bir durumda, aslında bir başıma koca koca efsanelerin mi karşısına dikilmiştim?

Ben yalnız mıydım?

Devamına hazır mıydım?

'Daha iyi misin?' diyen Einar, yavaşlamış soluklarımı dikkate alarak konuşuyor gibiydi.

'Neler oluyor? Anlamıyorum.'

'İnandığın her şeyin ellerinden kayıp gitmesi, zor olsa gerek.' Derken en ufak bir ima sezmiş olsaydım, çekilen tüm gücümü hiçe sayarak uzun saçlarına yapışırdım.

'Keşke hiçbir şey bilmeseydim. Bilmeseydim de, hala inanıyor olmak bu kadar acıtmıyor olsaydı.'

Sözlerimin kendisini şaşırttığını biliyordum. Masaya sabit gözlerini gözlerime akıl almaz bir şey söylemişim gibi diktiğinde, şaşkınlığını saklamıyordu.

'Öğrendiklerinden sonra.. Tanrıça'nızın sizi değil de, oğlunu sevdiğinden yaptığı bunca şeyden sonra... Seni buraya gömmelerinden sonra.. Hala inanıyorsun, öyle mi? Yalanlar üzerine inşa edilmiş bir inancın olduğunu bildiğin halde, inanmaya devam ediyorsun.

Tanrıçanızın çok sevgili Jeşlerini, ayinleri yapmayı bırakmayın diye seçtiğini bilmene rağmen.. Ousialistlerin, Tanrıçanız tarafından terk edilmemiş olmasının sebebinin, kanının devamını sağlıyor olduklarından ileri geldiğini biliyorsun.. Ve hala inanıyorsun.. Ousialistlerin nasıl bir katliamdan sorumlu olduklarını bilmene rağmen.. inanıyorsun.. Affedilmelerinin nedeninin, yüce bir merhametin ürünü değil de, işe yarıyor oldukları için olduğunu bilip, hala inanıyorsun.

NOUSWhere stories live. Discover now