<9>

56 14 42
                                    


Saatler günleri bulmuştu, Jimin'in Yoongi ile olan anıları çoğalmıştı. Jimin'i bu saatler Yoongi'ye bağlamıştı ama saatler onlara bağlı değildi. Sürekli akıyordu.

O akan saatlerin içinde günü kendilerini kapattıkları odada kendilerine ait bir dünya kurmuşlardı. O dünyada Jimin, Yoongi'nin yaralarını güzelleştiriyordu.

Kimi zaman Yoongi ile resimler çizer kimi zaman oda da film izler kimi zaman ise Yoonginin ataklarıyla ilgilenirdi Jimin.

Gün bittiğinde Jimin, Yoongi'yi bu dört duvar arasında yalnız bırakıyordu. Yoongi, Jimin'in yanında olmadığı zamanlarda babasının hakaretlerine maruz kalıyor ve ya üvey annesinin boş sosyete konuşmalarını dinlemek zorunda kalıyordu bazen ise babası Yoongi'yi o odaya kilitliyordu.

Jungkook'a gelirsek Yoongi ona karşı soğuktu. Son yaşanan olaydan sonra yüzüne bakamıyordu. Onunla eskisi gibi olamıyordu. Zaten eskide ne vardı ki?

Karanlıkta dalları solmaya doğru eğilmiş bir ağaçtı. Işık arıyordu. Işığı bulamıyordu. Ama yine de Jungkook o ağacın altına su serpiyordu. Yaşamına dair umut veriyordu. Yoongi için su kadar saf bir çocuk vardı. Ve o su bir günde kurudu. Onu da götürdüler.

Sabahlar zaten bir ayrı geçiyordu. Jimin odaya girdiğinde bazen Yoongi'yi bir köşede yıldızları izlerken ya da yatağında ağlarken buluyordu.

Onun ağlaması Jimin'in içini o kadar yakıyordu ki. Onu bu kadar yoran şeyin ne olduğunu merak ediyordu. Elinden hiçbir şey gelmiyordu. Jimin'in tek yapabildiği, ağlarken gözlerinden akan tuzlu gözyaşlarını küçük parmaklarıyla silmekti.

Bu sabah da o günlerden biriydi. Yoongi yatağındaydı. Battaniyeyi kafasına kadar çekmişti. Susuyordu ama onun yerine gözyaşları konuşuyordu.

Jimin'in geldiğini fark etmemişti bile. Jimin yatağa oturduğunda odada Yoongi birinin odada olduğunu fark etti. 

Siktir git Jungkook

Jimin hiçbir şey söylemedi. Aklında sadece soru işaretleri vardı. Yoongi, Jungkook'u bu kadar çok severken ne oldu? Jimin evden ayrıldığında bu evde ne oluyordu?

Jungkook sana sikt- turunç?

Yorganın altındakı vücut sinirle battaniyeyi  başından çekip küfür savuracakken yatağında bağdaş kuran kişiyi görünce gözleri daha da dolmuştu.

Yoongi'nin Jimine ihtiyacı vardı. İyi değildi. Gece yine ikizi rüyasına gelmişti. Rüyasına ikizi girse bile o rüya onun için yorucu olmuştu.

Akşam yine Jimin gittikten sonra babası kapıyı kilitlemişti. Bu oda kabusu olmuştu. Ama Jimin gelince o kabus sona eriyordu.

Mint Min'im noldu yine sana? -demişti nazik ses tonuyla Jimin ona.

Yoongi'nin kalbi teklemişti. "Mint Min'im" o güzel ses tonuyla seslenmesi Yoongi'nin kalbine iyi gelmişti. Ona sarılma duygusu vardı içinde.

Ama nasıl yapardı ki? Yoongi'nin Jimin'e karşı duyguları mı vardı? Yoksa Jimin'in ona verdiği ilgiyi mi seviyordu?

Jiminin sorusundan sonra sadece birbirlerine  baktılar konuşmadılar. Konuşmaya dili varmıyordu. Kaçmak istiyordu. Hep yaptığı gibi.

Mint saçları ağlamaktan kızaran gözleri izliyordu Jimin. Yoongi'nin ise gözleri ondan kaçıyordu. Oysa ki Jimin o gözlerin ona bakmasını ne kadar istiyordu.

Bu kadar kısa sürede neden ondan etkilendiğinide bilmiyordu. Belki de birini sevmek için bir nedene ihtiyacınız yoktu. Ya da pek çok sebep sayabilirdi ama hiçbiri Yoongi'ye duyduğu ilgisini anlatacak kadar yeterli değildi.

ManiacWhere stories live. Discover now