41. GÜNAHKAR RUHLARIN YEMİNİ

Start from the beginning
                                    

"Konuş," dedim öfkeli bir tonda. Karşında öylece durup bütün öfkemi onun üzerime kusmama izin vermemeliydi. "Bana karşılık ver."

Gözlerimin içine baktığında ardında gördüğü şey büyük bir öfkeydi ama onun gözleri benim gözlerime nazaran daha dingindi ve bu dinginlik sanki öfkemi ele geçirmeye çalışıyordu. Ona izin verebilirdim ama bunu istemiyordum. Ruhumda, zihnimde, damarlarımda dolaşan bu öfkeye ihtiyacım vardı. O olmadığı sürece kayıptım. O olmadığı sadece Hera olurdum ama ben Hera Ateş'tim. Benim öfkem bir ateşti ve bu ateş tekrardan harlanmışken sönmesine izin vermeyecektim.

Ateşim Deha Sancak'ın küle çevirip o külleri saltanat koltuğumun ayak uçlarına serpecek ve bütün ihtişamımla o tahta onun külleri üzerinde tekrardan çıkacaktım.

"Hera." Dolgun dudaklarından dökülen ismim beni bir günaha davet edermiş gibiydi ve ismim onun dolgun dudaklarının arasından döküldüğünde sanki her günahı koşulsuz işleyebilirmişim gibi. "Sana daha önce söylediğim gibi. Söylediğin her şeyi yapabilirim. Beni sev de seni severim, benimle seviş de seninle sevişirim, benim için öl de senin için ölebilirim ama bana sakın ama sakın ben ölümün ardından koşarken ardımdan gelme deme çünkü gelirim. "

Aramızdaki mesafeyi kapatmak için büyük bir adım attı ve tam önüme geldiğinde duraksadı. "Kim olursa olsun buna Tanrı'da dahil önüne çıkmaya çalışırsa karşılarında bulacakları ilk kişi benim. Sana bir silah doğrultulduğunda o silahın önüne atlayacak olan da benim. Eğer kendine zarar verecek olan kişi sen isen bile senin karşında durmaktan çekinmem. Konu sen isen yapacaklarımın sınırı yok."

Uzun parmaklarıyla çenemi kibarca kavrayıp başımı kaldırmam için beni teşvik etti ve parmaklarına ayak uydurup başımı kaldırdığımda gözlerinin ardındaki dingin suların yavaşça kabarmak üzereydi.

Bir sicim gibi yağan yağmur yüzünden gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum ama buna rağmen gözlerimi açık tutmaya çabaladım ve bütün dik başlılığımda Pars'ın gözlerinin içine en derinlerine ulaşmaya çalıştım.

Bir damla yağmur yanağıma oradan çeneme oradan da Pars'ın parmaklarına bulaştı. Bugün gökyüzü benim yerime ağlıyor, bütün acılarımı üzerimden silip atmaya çalışıyordu. Yağan yağmur yüzünden gözlerimi kırpıştırdım. Yüzüm, saçlarım tamamen ıslanıyordu ama bunun bir önemi yoktu.

"Neden benim için bu kadar ileriye gidiyorsun?"

Dudaklarımdan dökülen soru beni şaşırtmış olmasına rağmen Pars'ın yüzünde dahi mimik oynamadı. Yüzü o kadar hareketsizdi ki bu haliyle kusursuz mermer bir heykeli andırıyordu. Siyah saçları ıslanmış kusursuz mermer yüzünü gölgelendiriyor bu da gözlerinin maviliğini öne çıkarıyordu. Ona biraz daha dikkatli bakmaya çalıştım. Yağmur yüzünden uzun kirpikleri nemlenmiş, kusursuz teni parlıyordu.

"Zeki bir kadınsın Hera ama konu buraya geldiğinde," dediğinde çenemin tutan elini serbest bırakıp işaret parmağını sol yanıma tam kalbimin üzerine getirip hafifçe vurdu. "Tam bir aptalsın."

Bana aptal demesi henüz dinmek bilmeyen öfkenin üzerine kızgın bir yağ gibi döküldü ve o ateşi harlamamak için kendimle büyük bir savaş veriyordum. Tam şu an bu anda karşımda duran adamın suratına sert bir yumruk indirmek istiyordum. Bunu yapabileceğimi biliyordum ve bunu yaparsam içimden bir ses Pars'ın bana engel olmayacağını söylüyordu ama hiçbir şey yapmadım. Sadece dişlerimi dişlerime geçirdim ve kendimi sakinleştirmeye çalıştım ama çokta etkili olmuyordu.

"Eğer yüzüne bir yumruk yemek istemiyorsan benden uzaklaşsan iyi olur," dedim dişlerimin arasından. Elimi sert göğsüne yaslayıp ittirmeye çalıştığımda yerinden bir santim dahi kıpırdanmamıştı. "Benden uzaklaş."

HERKESİN EFENDİSİWhere stories live. Discover now