Mafya patronu olan Hera Ateş bütün şehri avucunun içinde tutuğunu düşünüyordu ama bir gün şehre yeni gelen bir adamla bütün hükmü son bulmak üzereydi.
Tırnaklarıyla kazarak çıktığı koltuğundan indirilmek üzereyken ona neden efendi denildiği öğrenile...
Selam efendilerim, nasılsınız? Neler yapıyorsunuz? Beni soracak olursanız biraz hastaydım ama yavaş yavaş toparlamak üzereyim. Bu yüzden de bölüm biraz aksadı. Kusuruma bakmayın ama size güzel bir haberim var. Ben işten ayrıldım bu yüzden de artık her hafta düzenli olarak bölüm yayınlamaya başlayacağım. Bunun için sizi çok beklettiğimin farkındayım ama bunu telafi edeceğim.
Okullar başladığı için bölümü hangi gün atmam gerektiğini kestiremiyorum. Sizce hangi gün atmalıyım?
Neyse konuyu fazla uzatmayayım. Yeni bölümle karşınızdayım. Keyifli okumalar.
Bol bol yorum yapıp oy vermeyi unutmayın efendilerim.
ÖPÜLDÜNÜZ.
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
RUHUN PUSULASI ; AŞK
Ensemdeki keskin acı Selim’i görmemle daha da şiddetlenmişti. Kaçırılmak zaten başlı başına sinir bozucu iken bir de bu adamla karşılaşmak daha da sinir bozucu bir durumdu.
Bana doğru yaklaşırken onu baştan aşağıya inceledim. Benim bıraktığım hasardan başka bir hasar gözükmüyordu. O binadan nasıl hasar almadan çıkmayı başarabilmişti? Pars'ın bütün bölgesini havaya uçurduğundan emindim. Ne ara binadan çıkmıştı ve ne ara kendini tekrar bu kadar toparlayabilmişti? O kesinlikle bir sıçandı. Burnunun sığdığı her delikten çıkabiliyordu.
Topallaya topallaya tamamen önüme geldiğinde yüzümde açıkça bir iğrenme ile ona bakmaya başladım.
"Nasıl bir sıçansın da ölmek bilmiyorsun?" dediğimde yüzünde alaylı bir gülümseme oluşsa da o gülümsemenin ardında büyük bir öfke sakladığının farkındaydım.
"Bu haldeyken bile konuşacak cesaretin var ha?" dediğinde tek kaşımı havaya kaldırıp yüzüne bakmaya devam ettim.
"Ne varmış ki halimde?" dedim sakin bir tonda. Bakışlarıyla beni baştan aşağıya süzdü ve tekrardan bakışları yüzüme geldiğinde konuştu.
"Bok gibi görünüyorsun," dedi iğreniyormuş gibi bir tonda.
Başımı yana doğru eğdiğimde ensemdeki keskin acı bütün sırtım boyunca yayıldığını hissetim ama yine de bozuntuya vermedim. Başımı hafifçe kaldırıp ona dik dik ona bakmaya devam ettim.
"Buna alışkın olmalısın." Bir kaşı havalandı. "Sonuçta sen bir sıçansın ve senin yuvan bir bok çukuru değil mi? Senin için şu anki durumun bir nimet olmalı."
Cümlemi bitir bitirmez çenesinin öfkeden seğirdiğini açıkça görebiliyordum. Onunla oynamak çok kolaydı ve onunla her oynadığımda avıyla oynayan bir avcı gibi hissediyordum.