6 ∞ Geçmişin bedelleri

Start from the beginning
                                    

Hatırlıyor gibiyim sanki... Bu malikanenin odalarından birinde annemin yanımıza gelip elinde getirdiği yaşlarımız daha çok küçükken bize yedirdiği, insanların yiyebildiği,  ev yemeklerini...  

Fakat daha sonrasını hatırlayamıyorum, zorladım bir kaç kez zihnimi ama... Kara kalem ile beyaz bir deftere yazılıp silinen fakat izleri kalan yazılar kadar silik...

Oysa ki benim lanetimdir unutamamak. Bu lanetime rağmen sanki zihnime giren görünmez bir elin, anıları yok etme tuşuna basması ile tam silmeyi başaramadan yarım yamalak bırakması gibi her şey.

Biz sanki birden boyut atlamış, robotlara dönüşmüş hatta ölmüş gibiydik. Artık ev yemekleri yiyemiyor, sadece ormanda beslenip sürdürebilirliğin devamlılığı adına kan arayan ve verilen kuralları yerlerine getiren birer köle gibi yaşadık, durduk. Emir-komuta zinciri.

Ne abim nede ben, zihnimizde ki tuşa basıldıktan sonra eskisi gibi değildik. 

Bir kaç defa annem Marisa'ya bu durumu ve hatırladıklarımı dile getirmek istediğim de onun sessizliğini ve sadece yüzüme donukça bakıp, beni cevapsız bıraktığını hatırlıyorum.  

Abim Jayden bir yerden sonra sorgulamayı bırakmıştı. Bense ona kıyasla meraklı biriydim. Abimin aksine sorgulamayı bırakamamış aksine daha çok sorgulamaya başlamıştım...

Babam Hodrick'e tekrar sormayı ve sorarsam cezalandırılacağımı hatta belki son kez soracak ve yok edilecek olduğumu bilsem dahi, gözümü karartıp sorma kararı almıştım. Bu karar sonrası sorduğumdaysa, beni nasıl pişman ettirdiğini dün gibi hatırlıyorum... 

Bir defasında malikanemizin bahçesinin denize bakan köşesinde bulunan çardakta, babamı oturmuş ve kitap okurken görmüştüm. Yanına gittiğimde ona;

''Baba... Müsait mi-'' Diye soracakken soruyu soramadan beni susturdu. 

Kitaptan kafasını kaldırmadan tek eliyle yanında ki boş sandalyeyi gösterip otur dercesine işaret etti. Diğer elinde kitabını tutmaya devam etmiş, derin bir iç çekmişti. Sorgulayacağımı biliyor, beynimi okuyor gibiydi. Neden geldiğimi anlamış gibiydi. Sanki hazırmış gibi gözüküyordu. 

Yüksek dağların tepesine kurduğu Ravena malikanesinin bahçesine inen sisli ve soğuk havayı içine çekerek, elinde ki kitabı yanında duran soluk ve yosun tutmuş mermer sehpasına bıraktı. Kendini geriye doğru yaslayarak iki elini de sandalyesinin kenarlarına atıp bana döndü;

''Avlanmak için ne kadar ideal bir hava, öyle değil mi evlat?'' diye sorup gözleriyle beni süzdü.

Her ne kadar babam olsa da, benimle konuşan kişi Hodrick'ti. 

Kırmızı kanlı gözlerine bakmaya korkar eğer bakarsam içinde ölümü ve kederi görürdüm. Kendi korkularımı en derinlerimde sır gibi saklar ama onunla göz göze gelirsem, korkularımın aynaya yansırcasına gözlerine yansıdığı kişiydi babam. Hodrick...

''Evet öyle.'' diyebilmiştim sadece. O ise çardakta yerde duran kozalağa baktı ve bana;

''Hadi git, avlan biraz o halde.'' diyerek karşımızda duran malikanesine çevirdi bakışlarını.

Sorgulamak istiyor fakat sorgulayamıyordum. Cümleler aklımda yer değiştiriyor toparlayamıyordum. Acımasız ve çok gaddardı. Beş dakika sonramın, garantisi yoktu.

KUTSAL YA DA BEYAZWhere stories live. Discover now