1. Bölüm: Bıyıksal

Comincia dall'inizio
                                    

"Aklın fikrin dersin hocasında az dersle ilgilen Defne." dedi Oğuz göz devirerek. Sonra konuyu konu açtı. Nasıl oldu bilmiyorum ama konu buraya geldi ve  Görker benim ondan soğumamı sağlayan cümleyi söyledi.

"Bacak kıllarımı almak istiyorum." hepimiz Görker'e hayretle bakarken. Oğuz'un bana çok dikkatli baktığını gördüm.

"Görker sen ne yapıyorsan yap da, Çağla sen bir bıyıklarını al." Allahım! Ben bunları Oğuzdan da mı duyacaktım? Bakınız size kırmızının elli tonu. Oğuz laf söyler de Görker susar mı? Susmaz.

"Evet sen bir bıyıklarını al Çağla, insan bakınca olduğunu anlıyor." Defne bu sefer girdi.

"Bence de al bir bence." sinir katsayım artarken tutamadım ve hızla ayağa kalkıp bağırdım.

" YA SİZE NE BENİM BIYIĞIMDAN SİZE NE!"

Ağır çekimde başımı kaldırıp sınıfa baktım. Bir seyyar satıcı edasıyla bıyıklarımı sınıfa duyurmuştum. Gülmemeye çalışanlardan, kahkahaya boğulanlara kadar donup kalarak sınıfa baktım ve yine yavaş çekimde sırama geri oturdum. Kızaran yüzümü gizlemek için hırkamın kapşonunu kafama geçirip kafamı sıraya koydum. Sonra kafamı kaldırdım ve bizimkilere baktım. Hepsi onların suçuydu.
Bu sırada öğretmenler zili çaldı ve matematik hocamız Kemal Hoca derse girdi.

"Oturun çocuklar." eşyalarını masasına koyduktan sonra Beyaz tebeşirini eline almasıyla kafamı sıraya koydum ve uyumaya başladım.

^-^ ^-^ ^-^

Okul çıkışı

Bugün edebiyat dersinin olmadığına hüzünlenen Defne'ye baktım ve göz devirdim. Oğuz koşup kolunu omzuma attı.

"Bugün için sinirli değilsin değil mi?"

"Oğuz sınıfın ortasında 'Size ne benim sırt kıllarımı almamdan size ne' diye bağırdığını düşünsene."

"İyi de ben iyiliğin için söyledim."

"Sen niye bıyıklarımı bana söylüyorsun ki? Bunu Defne'nin yapması yeterli."

"Peki, özür dilerim." diyip saçımı karıştırdı. Zaten çok küs kalamazdık. Sonra kulağıma fısıldadı "Güzel bıyıklım." ve koşmaya başladı.

"GEL BURAYA OĞUZ!" bana dil çıkararak arabasına binişi ve önümden toz olup gidişi...
Ben de eve gitmeyecektim. Bu kadar bıyık muhabbetinden sonra kuaföre bir uğrardım artık.
Telefonumu çıkarıp anneme 'bıyık' diye mesaj attıktan sonra bir taksi çağırdım ve beş dakika içinde gelen taksiye bindim. Adresi verdikten sonra sırtımı siyah kumaştan olan koltuklara yaslayıp dışarıyı izlemeye başladım. Dışarıyı izlerken zaman hızlı geçmiş, on beş dakikada kuaföre varmıştım. Parayı verip teşekkür ettikten sonra kuaföre girdim.

" Semra Abla! " deyip içeriye seslendim. Kahvesini yudumluyordu. Kafasını kaldırıp gülümsedi.

" Uzun zamandır yoktun kız, gel." diyip kahvesini bıraktı ve beni bir bölüme aldı.

" İp kalmamış ağda yapayım bu sefer." deyip ağdayı dudağımın üstüne yapıştırdı. Bu sırada telefonu çaldı.

" Biraz böyle bekle geliyorum." diyip bileğindeki bilezikleri şıngırtadarak buradan uzaklaştı. Bu sırada ağda odasının kapısı açıldı.

" Ne çabuk konuştun Semra Abla." deyip ayağa kalktım. Ama karşımdaki Semra Abla değildi.

" Burası berber değil miydi?" dedi gülmek üzere olan ses tonuyla çocuk. Ama ben şok geçiriyordum. Dudağımın üstünde turuncu renkli bir ağdayla, saçlarım berbat bir şekilde topuz halde ben çocuğa bakıyordum o da bana bakıyordu ama pis sırıtışıyla.

" Ya kapıda koskocaman 'Ağda Odası' yazıyor görmedin mi be!" Hay allah belamı, çocuk belki dudağımın üstündekini şeker sancaktı. Ay ben de ne diyorum. Besbelli ağda işte. " Çık odadan ya! "

" Dudağının üstündeki ağdayla seni ciddiye alamıyorum." iyice kızaran yüzüm, vücudum ve bunlar beraber yükselen sinirim...

" Sen ne sanmıştın? Kızlar ağda yapıyor işte! Gece periler gelip bıyıklarımızı almıyor ya! "

Ne.Diyorum.Ben. Telaşın yan etkileri olarak utanç verici konuşup duruyordum. Biri beni durdursun!
Bu sefer çocuk kendini tutamadı kahkahalara boğuldu. Ne olurdu bu durumlarda soğukkanlı olabilen bir insan olsaydım.

" Odadan çıkar mısın?" deyip parmağımla utançla kapıyı gösterdim. Çocuk gülmeyi kesip gülmekten gözünden akan yaşı sildi ve kapıyı açtı. Çıkacakken arkasını döndü.

" Bir dahakine pembe ağda yapıştırsınlar turuncu seni açmamış."

" SENİ VAR YA!" hızlıca kapıyı kapattı ve ben de kapıya sırtımı dayayarak yavaş yavaş kaydım ve yere oturdum. Şu anda duyduğum utancın boyutundan bahsedemezdim. Bıyıklarım konulu utanç dolu bu günden sanırım sonsuza kadar nefret edeceğim.
Hem o çocuk kim oluyordu da böyle dalga geçiyordu. Bu sırada kapı tıklandı. Kapıyı açtım. Semra Ablaydı.

" Yiğenimle tanıştın galiba ben gönderdim onu buraya benim hırkayı getirsin diye." ona attığım bakışı görmüş olacak ki durumu nihayet çaktı "Ay! Unutmuşum senin ağda vardı!" Semra Abla onu buraya göndermişti ve yaptığını daha yeni anlamıştı ve o çocuk Semra Ablanın yeğeniydi.
Yani bu... Hayır hayır hayır! Yani bu onu, o çocuğu burada sık sık göreceğim anlamına mı geliyor? İşte şimdi mahvoldum..

Mizah türünde bir hikaye belki oldu belki olmadı, belki tutar belki tutmaz ama bilemiyorum shsjsjsj umarım beğenmişsinizdir ne kadar oy o kadar hızlı bölüm ve ne kadar yorum o kadar fazla kelime.

Not: Okumadan geçiyosunuz değil mi buraları ahashsjsjsj

Bıyık Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora