Kötü Karar

50 10 4
                                    

- 2000 ilkbaharı -

¡Ay! Esta imagen no sigue nuestras pautas de contenido. Para continuar la publicación, intente quitarla o subir otra.

- 2000 ilkbaharı -

Onu korkutan en önemli detay ormanda pek de kimsenin olmayışıydı. Yetişkinlerin varlığının kol gezdiği yerlerde Hazal kendini hem baskılanmış hem de huzurlu hissederdi. Yapacağı şeylerin eleştirilecek olması ihtimali onu gererdi ama güvende olduğunu bilmek, içini sıcacık ederdi. Tezat duygularla daha o küçücük yaşında tanışmıştı.

Zaten evin bahçe sınırından çok uzaklaşmalarına da izin yoktu. Bazen yalnız olduklarını düşünürlerdi ve o anda bile birileri tarafından gözetleniyor olurlardı. Yetişkinleri atlatmak çok zordu. Ama o gün atlatmışlardı. Ormanın içine doğru birazcık sızmışlardı ve Hazal göğüs kafesini döven güçlü kalp çarpıntılarını akşamın bu saatinde bile hissedebiliyordu. Yasak bir işin içinde olmanın verdiği güçlü heyecanın belirtileriydi bu.

Yasakları daha çok delmeliyim, diye düşünmüştü o an. Önündeki süt dolu bardağı masada ittirdi, tadı iğrenç olan o beyaz sıvıyı içmek istemiyordu mesela. Sütten nefret ederdi ama çocukların sağlıklı büyümesi için bazı besinleri mutlaka almaları gerekiyordu. Annesi, eve geldiği her seferinde Hazal'ın önüne bir bardak süt koyardı. Kızının onu içmek isteyip istemediğini ya da sevip sevmediğini sormazdı. Sadece dayatırdı. Bardağı da en büyüğünden seçerdi üstelik. Yetişkinler işte tam da bu yüzden sevimsizdi, çocukların da hakları olduğunu onların da birer kişilik sergilediğini çoğu zaman görmezden gelirlerdi. En iyisini kendileri bilirdi çünkü, yaşları sayesinde kazandıklarını sandıkları bir ödül yanılgısıydı.

"Sütüne dokunmamışsın." Hazal'ın annesi Tuğba endişeli görünüyordu. Hep evhamlıydı zaten. "İştahın mı yok. Yoksa hasta mısın?" Telaşla sokuldu kızına. Siyah düz saçını sıkıca toplamıştı, yuvarlak yüzü biraz fazla tombul görünüyordu. İnce bir beden yapısı vardı ama yediklerine dikkat etmediği için şimdiden bel bölgesi yağlanmıştı. Sarkan göğüslerini bol kazaklar altında gizler, üzerine geçirdiği uzun hırkaları çekiştire çekiştire önünü kapatırdı. Babası alkolü kaçırdığı akşamlarda Tuğba'ya bir yabancıya bakar gibi bakardı. "Eskiden çok güzeldin, artık gençliğinin sadece bir hayaletisin. Üstelik şişko bir hayalet." derdi. Sonra bakışlarını kaçırır ve Tuğba'yı görmezden gelirdi. Hazal annesinin mutfağa geçip sessizce ağladığını defalarca görmüştü. Annesine sinir olurdu. Elindeki güzelliği mahvetmesine, zorbalık yaptığı zamanlarda babasına haddini bildirmemesine ve durmadan kendine karışmasına... kısacası her şeyine sinir olurdu.

"Hasta hissediyorum." dedi yüzünü düşüren Hazal. Oturduğu sandalyede omuzlarını da daralttığı için küçücük görünürdü ama sekiz yaşında olmasına rağmen bir şeyi fark etmişti. Doğruları söylemek sizi isteklerinize ulaştırmazdı. İnsanlar sizle bağ kurabilmek için kaotik olaylarda kendilerine uygun hareketi öne sürerdi. Tuğba kızının sütten nefret ettiği için değil hasta olduğu için bardağına dokunmadığını düşünmüştü. Çünkü bu ikinci ihtimal Hazal'la kurduğu anne kız ilişkisine daha uygundu.

"Öyleyse hemen yatağa küçük hanım. Seninle orman hakkındaki kurallarımızı tekrar gözden geçirecektim ama sanırım yarına kadar bekleyebilir." Kızının sorgulayan bakışlarını görünce dudaklarını yaladı. "Kumsal annesine ağlamış, annesi de beni aradı." Tuğba'nın bakışları müşfik bir katılıktaydı. Tipik bir anne. "Uyu hadi yarın konuşuruz."

Hazal da uyurmuş gibi yapıp gözlerini sıkıca kapattı. Orman masallardaki kötü kurt gibiydi. Onun büyük uzuvlarının sebebini deli gibi merak ediyordu ama içine girmek vahşi bir hayvanın midesine düşmek demekti. Annesi haklıydı. Ormana tek başına girmeleri kesinlikle kötü bir karardı.

 Ormana tek başına girmeleri kesinlikle kötü bir karardı

¡Ay! Esta imagen no sigue nuestras pautas de contenido. Para continuar la publicación, intente quitarla o subir otra.
Sonsuza KadarDonde viven las historias. Descúbrelo ahora