˙⊹𓏲6∘˙⊹˙

17 2 0
                                    

Hayalet okuyuculara sesleniyorum lütfen oy verin teşekkürler iyi okumalar <3

♥︎

Draco uzun süredir ortalıkta gözükmüyordu. Normalde peşimde dolaşması gerekirken olmaması beni çok boşlukta hissettirmişti. Dediğim şeyden sonra hiç konuşmamıştık.

Harry'ler ile birlikte gezmeye mahkum olmuşken normalde bundan zevk alırdım. Ama şuan o kadar canım sıkkındı ki hiç birşey yapasım yoktu. Onu görmeyince yüzüm düşüyordu.

Kendi kendimi anlayamamam aşırı kafa karıştırıcıydı. Onunla baloya mı gitmek istiyordum yoksa düşman olmak mı? Ne istiyordum? İkinci seçeneği düşünmek şuan o kadar uzak geliyordu ki hızlı hızlı kafamı salladığımı fark etmemiştim.

"Hermione iyi misin?"

Ron bana bakıp konuştuğunda yalan söylemenin bir manası olmadığından ve ben o düğümün içine girmek istemediğimden kafamı olumsuz anlamda salladım. Son zamanlarda gündemimiz ya Harry ve görevleri ya da Draco oluyordu, bu nedenle sorma gereği duymamışlardı.

Ama canımın sıkkın olma nedeninin onu görmek değil de görememek olduğunu biliyorlar mıydı? Sanmam. Bir bataklığa girmiş ve çıkamıyormuş gibi hissediyordum.

Acaba vaz mı geçmişti? Bu canımı daha da sıkarken Harry'lerden ayrılıp kütüphaneye gidersem belki derslerle kafamı dağıtabilirim diye düşündüm. Eğer odaklanabilirsem.

"Ben kütüphaneye gidiyorum yemekte görüşürüz."

Bana üzgün bir şekilde bakıyorlardı. Dışarıdan da iyi görünmediğimin farkında olsam da kafamı bir şekilde ondan uzaklaştırıp başka şeylere odaklanmaya çalışmalıydım. Yoksa cidden delireceğim.

Elimdeki kitaplarla yolunu ezbere bildiğim yere doğru ilerliyordum. Acaba hasta mı olmuştu? Ya da bir yeri sakatlanmış olmasın? Amacımdan tamamen sapıyordum aklım yine ona gidiyordu. Onu görmeden rahat edemiyordum ve bir şekilde bulmam gerekiyordu.

Kütüphaneyi boşverip -ki gitsem de odaklanamayacaktım- geldiğim yoldan geri dönmeye başladım. Slytherin yatakhanesine girmem imkansız olduğuna göre Draco'nun bir yakınını bulmak en iyisi olabilirdi belki? Benden nefret eden Pansy Parkinson veya Blaise Zabini gibi mesela.

Bir bulanık olarak yürek yemiş gibi onları arıyordum. Gryffindor olmanın hakkını verdiğimi düşünürken nedensizce gururlandım.

Koridorlarda hızlı adımlarla yürüyordum. Sadece onu görmek ve iyi olduğunu öğrenmek yeterdi. Nedensizdi bu, nedeni yoktu amacı da yoktu. Kendimi ikna etmeye çalışırken karşıda gülerek gezen Parkinson ve Zabini ile derin bir nefes aldım;

"Hey, Zabini!"

Onlara doğru ilerlerken bana eskisi kadar olmasa da ifadesiz yüzlerle bakıyorlardı. Sebebinin Draco olduğunu düşündüğüm için sorgulamadım;

"Draco... Malfoy yani onun nerede olduğunu biliyor musunuz?"

O egolu ve kendilerini üstün gören yüzlerine bakamadığım için gözlerimi kaçırarak konuştum. İkisininde yüzünde garip bir gülümseme oluşup tekrar kaybolduğunda daha dik bir şekilde durdum;

"O mu? Astronomi kulesinde"

Blaise'in ifadesiz bir şekilde söylediği şeyle tam yanımdan geçip gideceklerken Pansy omuzuma dokunup güldü;

"Bir çık bak istersen, memnun olacağından eminim."

Hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam ederlerken herkesin tavrının değişmesi beni paralel evrende gibi hissettiriyordu. Daha fazla vakit kaybetmemek adına koşar adımlarla kuleye doğru yol aldım.

Yüzümde anlamlandıramadığım bir gülümseme ile içimde istemsizce büyüyen mutlulukla insanları görmezden gelerek yoluma devam ediyordum.

Merdivenlere geldiğimde gülüşüm daha da büyümüş hızlı bir şekilde çıkmaya başlamıştım. Yavaş yavaş zemine çıktığımda çok ses çıkarmadan kafamı uzattım.

Tek başına oturmuş dışarıyı seyrediyordu. Hava yeni yeni kararmaya başlamıştı fakat o burada ne yapıyordu ki? Burası gece kullanılırdı. Bunun bi önemi olmadığını düşündüğümde adım seslerimi duymuş olacak ki arkasını dönüp beni görür görmez ayağa kalktı;

"Hermione?"

İçimde bir anda oluşan cesaret duygusu ile hızlıca ona yürüyüp boynuna sarıldım. Şok içinde öylece dururken parmak uçlarımda durmak çok zor gelmeye başlamıştı. Bir süre öylece durmanın ardından tam geri çekileceğim anda bana sarıldığını hissettiğim soğuk ellerle bir süre daha öyle kalacağımızı anladım.

Neden bu kadar tuhaf hissediyordum? Onu birkaç saat görmedim diye girdiğim tripler beni şaşırtırken onun benden ayrılıp sırıtmasıyla geri çekildim;

"Beni bu kadar sevdiğini bilmiyordum"

Ona göz devirip oturduğumda yanıma oturup öylece ileri bakmaya başladı. Hiç konuşmamamız beni daha da gererken dayanamayıp sordum;

"Seninle baloya gelmemi hala istiyor musun?"

Hızla bana dönüp şaşırmış bir şekilde baktığında bakışlarımı yere indirdim;

"Tabiki de, ama biraz ani oldu!"

Elini kalbine koyup dalga geçtiğinde güldüm. Bana bir snitch vermişti, bu çok anlamlı olsa da bizim bu yola gelmemiz uzun sürmüştü. Kabul etmemem için 'artık' bir sebep göremezken bilerek farklı taraflara bakarak konuşuyordum;

"Sanırım balo davetini kabul edebilirim.."

Gülme sesi geldiğinde gerilmiş olsam da daha rahat bir şekilde ona belli belirsiz gülümsedim;

"Asla kabul etmeyeceğini düşünmüştüm, gerçekçi gelmedi"

Bana da. Onunla aynı duyguları yaşıyor olmamız aslında tek olmadığımı gösterse de o benden hoşlanıyordu. Söylediğine göre. Bu benimde ondan...

Kendi kendime düşünürken o ayağa kalkmış ve elini uzatmıştı;

"Dans etmeyi bilmiyorsan ayağıma basabilirsin"

Şakayla karışık söylediği şey ile hayatımda hiç dans etmediğim aklıma gelirken çekingen bir tavırla konuştum;

"Hayatımda hiç dans etmedim ayağın delinebilir, emin misin?"

İfadesi hiç değişmeden güldüğünde elini tutup ayağa kalktım. Beni yönlendirmesine izin vermek için sadece o birşey diyene kadar ona baktım;

"Pekala, elini omzuma koy, diğeri ile de elimi tut ve bende.. "

Belimde kayan eli hissettiğimde yutkunup omzundaki elimi sıkılaştırdım. Neden bu kadar heyecanlanmıştımki? Kalbim ağzımda atmasa daha rahat hareket edebilirdim. Pozisyon aldığımızda beni yönlendirmeye başladı, hava kararmış ve ben sadece ay ışığında beyaz tenini ara sıra görebiliyordum;

"Sağ, sol, ve...Ah!"

Düşündüğüm gibi ayağına bastığımda gözlerimi yumdum. Beceriksiz olduğum tek konu olabilirdi belki. Yüzü ekşimiş bir saniye sonra hemen ardından acı ile gülmeye başlanmıştı;

"Bu daha ilk denemeydi o yüzden dert değil"

Bana bir tebessüm sunduğunda yüzünün yarısından anlayabiliyordum ne hissettiğini. Tekrardan dikleşip aynı pozisyona geldik. Ardından yine saymaya başladı;

"Sağ, sol, tekrardan sağa, bu sefer geri, çok iyi gidiyorsun, ileri ve sağa...Hermione!"

Bu sefer ayağım az daha burkuluyordu. Yana doğru gitmişti ve o ise belimdeki eliyle beni tutmuştu. Yüzlerimiz birbirine çok yakınken cam gibi gözlerine bakıyordum. O yüzümün her santimini incelemek istermiş gibi bakarken bir süre daha birbirimize baktıktan sonra beni omuzlarımdan tutup oturtmuş ve kravatını gevşetip konuşmuştu;

"Bugünlük kalbim sadece bu kadarını kaldırabilir"

「𝐋𝐨𝐯𝐞 𝐘𝐨𝐮 𝐋𝐢𝐤𝐞 𝐀 𝐋𝐨𝐯𝐞 𝐒𝐨𝐧𝐠」Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu