8. bölüm

1.8K 165 30
                                    

...

"Birşey söylemene gerek yok kraliçem. Tam tersi konuşması gereken biri varsa o da benim. Ama ondan önce çok daha önemli konularımız var. Sana olan özlemim sonunda bitti parlayan ışığım. Bundan sonra ki zamanlarımızın nerdeyse hepsini seninle kurtumun içinde yer alan ve zapt edemediğim özlemini dindirmekle geçireceğiz..."

Kalbim yerinden çıkacak gibi atarken şurada bayılmamak için kendimi zor tutuyordum.

Olan bitene şaşkınca bakarken beynim olayların hızına yetişemediği için allak bullak olmuştu.

En son Ember ile sürüden kovulmuştuk. Benim yüzümden... Daha sonra ise soğukların eline düşmüş ve zulüm görmüştük. Vampirlerden kaçmak bir süre sonra bana sadece hayal gibi gelse de hiç tanımadığım bir adam beni bulmuş ve evine getirmişti. O da yetmezmiş gibi nedenini bilmediğim bir şekilde bana güzel sözler söyleyip iyi davranıyordu.

Kesik bir nefes aldım. Bana olan özleminden bahsediyordu...

"Ben..." Ne söylemeliydim? Bana o kadar çok değerli biriymişim gibi bakıyordu ki gözlerinin en derinlerinde kaybolmak istiyordum.

"Yemeğe geçelim." Dedi otoriter sesiyle. Sol elini elimden ayırmadan sandalyesine oturdu. Bende tıpkı diğerleri gibi ayakta bekliyordum. Sol eli ile hareket yapıp "başlayabilirsiniz" dedi. Bunun üzerine bende dahil olmak üzere herkes sandalyesine oturdu.

Onunla mümkün olduğunca göz göze gelmemeye çalışıyordum. Yine de bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum.

Saray hanımları tek tek önümüze yemekler koyuyorlardı. Ve ne yazık ki nerdeyse hepsi etti. Tamam, et seviyordum. Ama kesinlikle az pişmiş değil. Üstelik kahvaltıda hiç değil.

Herkes tabağındakilere sevdikleri yiyecekleri koyarken ben hala boş boş önümdeki boş tabağa bakıyordum.

Joyce, önündeki yemeklere resmen saldırırken yandan çaktırmadan ona bakıyordum. Yemek yerken çok komik oluyordu. İstemeden ağzımdan pek sesli olmayan bir kıkırtı çıktı.

Keşke çıkmaz olaydı... Bütün masadakilerin bakışları anında beni bulurken yer yarılsa da içine girsem diye düşündüm. Kulakları nasıl bu kadar iyi duyabiliyordu? Eminim şuan utancımdan kıpkırmızı kesilmiştim.

"Kraliçem," dedi Maude. Masadakiler Maude'un konuşmasi ile tekrardan yemeklerine gömülürken ben bana seslenen adama döndüm. "Tabağında neden hiçbirşey yok?" Dedi sorgulayıcı sesiyle.

"Sanırım iştahım yok." Dedim. Hayır! İştahım vardı. Hatta çok açım.

Yavaş bir şekilde adem elmasının yukarı ve ardından aşağı doğru kavislendiğini gördüm. Bakışlarını benden alıp bu sefer de yemeklere çevirdi. Ardından arkamızda bulunan saray hanımlarından birini çağırdı.

Neler oluyor?

"Buyrun efendim?" Dedi saray hanımı.

"Kraliçe Elena'nın ben olmadığım zaman yediği yemeklerin listesini hemen şimdi bana hazırla." Dedi.

Ne? Listesi mi? Çocuk muydum ben be? Neler oluyor?

Saray hanımı krala baş işareti yaptıktan sonra yanımızdan uzaklaştı. Hızlı bir şekilde Maude'e döndüm.

"Neden istedin? Bir sorun mu var?" Dedim.

Maude beni cevapsız bırakarak yemeğine döndü. Ah, hadi ama! Şuan onun kafasını parçalamak istiyordum!

Önüme dönüp sesli bir şekilde nefes aldım. Sakin ol Elena. Sakin ol...

Birkaç dakika sonra saray hanımı yanımıza geldi. Herkesin bakışları saray hanımını bulurken o sadece krala bakıyordu.

Parlayan IşığımWhere stories live. Discover now