4. BÖLÜM

2.8K 119 31
                                    

Hiç geçmeyen, hiç unutulmayan şeyler de var

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Hiç geçmeyen, hiç unutulmayan şeyler de var. Ölünceye kadar insanın sırtından atamayacağı şeyler de var.

~Sabahattin Ali / Kuyucaklı Yusuf

🦅

Aşk kavuşana, sevgi emek verene, sadakat bağlı kalana ve mutluluk yaşayabilene güzel, derdi anneannem. Küçükken pek anlamazdım bu cümlelerin gerçekçiliğini ama haklıymış. Zaman geçtikçe daha iyi anlayabiliyordum.

Yaşanması mümkün olan her şey, daha anlamlı hale geliyordu.

Yaşanması mümkün olan her şey, daha özeldi.

Tıpkı bugün yaşandığı gibi.

Yazgı ve Fırat'ın isteme-nişan törenindeydik. Herkes burada, bir arada bu mutlu güne eşlik ediyordu. Tabii bir kişi hariç.

O da Alparslan'dı...

Gidişinin üzerinden tam tamına üç ay geçmişti.

Hayır, dedi iç sesim. Üç ay, on bir gün, dokuz saat, diye düzeltti beni.

Evet, üç ay, on bir gün, dokuz saattir Alparslan yoktu. Üstelik her zaman ki gibi uzun bir zamandır haber de yoktu. Nasıldı, ne durumdaydı, yaralı mıydı, hasta mıydı bilinmezlik içindeydi. Onsuzluk her geçen gün içime daha da fazla işliyordu. Ruhum onsuzlukla dolup taşarken ne yapacağıma dair hiçbir fikrim yoktu.

Bunca insan içinde, yalnızlık nedir bana öğretmişti Alparslan.

Gözümün değdiği her yerde, yüreğimin çarptığı her anda, gülümsediğim her vakitte aklımdaydı. Ne çocukluğumuzda ki anılar, ne de şimdi ki hallerimiz aklımdan çıkmak bilmiyordu.

Düşüncelerimden sıyrılıp, büyük güne geri döndüm. Yazgı ve Fırat'ın en mutlu gününe...

bugün hem isteme olacaktı hem de nişan. Tabii olabilirse...

Ortamda ölüm sessizliği hakimiyetini devam ettirirken, Yazgı ve Fırat karşımızda ki hazırlanan organizasyon sandalyelerinde oturmuş, masum masum etrafa bakınıyorlardı.

Tam yanımda ise, bizim kızlar ve abim vardı.

Büyükler koltuklarda, bizde sandalyelerde oturmuştuk. Yazgı aile içinde bir tören istediği için, mekan tutmaya gerek kalmamıştı.

Dakikalardır oturduğum sandalyede huzursuzca kıpırdadım. On beş dakikaya yakındır öylece sessiz sessiz oturuş devam ediyordu ve herkes birbirine bıkkınca bakışlar atıp duruyordu. Valla içimin şişmesine ramak kalmıştı!

Boğazımı ufaktan temizleyip, siyah maşa yaptığım saçlarımı yana doğru savurdum. 'şey... acaba artık allahın emri peygamberin kavli, kısmına geçebilir miyiz?' abim yan taraftan kolumu çimdikledi, büyüklere döndü. 'kusura bakmayın, sabırsız biraz. Heyecandan oluyor hep!'

MEHRUWhere stories live. Discover now