2. Bölüm

24 3 12
                                    

Vakit ikindiye yaklaşırken hava iyice bozmuştu

Ups! Tento obrázek porušuje naše pokyny k obsahu. Před publikováním ho, prosím, buď odstraň, nebo nahraď jiným.

Vakit ikindiye yaklaşırken hava iyice bozmuştu. Belliki yağmur yapacaktı. Herkes teker teker dağılmaya başlamıştı. Bir Ayhan kalmıştı Aysel'in mezarının başında, bir de üç beş yakın komşu.

Bilal cami imamı olduğundan daha fazla kalamazdı. Can dostunun omzuna dokunup güçlükle konuştu.

- Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir kardeşim. (Bakara Suresi 153. Ayet) Varlığımız Ondandır ve dönüşümüz de yine Ona olacaktır. (Bakara suresi 156. Ayet)

Konuşacak durumda değildi Ayhan. Böyle bir durumda söylenebilecek pek birşey yoktu. Sözün en güzelini yine herzamanki gibi Bilal hoca söylemişti zaten. Ayhan sadece başıyla karşılık verebildi çocukluk arkadaşına. Bilal, babası İdris kaptana döndü.

- Baba sen Nedret amcalarla gelirsin. Benim gitmem lazım.

- Git uşağum, geliruk biz.

Bilal hoca gittikten biraz sonra Erhan, babası Nedret'in yanına yaklaşıp kısık sesle konuştu.

- Baba siz gidin artık. Biz de birazdan geliriz zaten.

- İyi. Çok geç kalmayın, hava iyice soğudu.

- İyi tamam, siz gidin...

Onlar da gidince Erhan'la Şeref'ten başka kimse kalmamıştı Ayhan'ın yanında. Şeref'te Bilal gibi çocukluk arkadaşıydı Ayhan'ın. Yedikleri içtikleri ayrı gitmezdi bu üç ahbabın. Aralarından su sızmazdı. Can ciğer kuzu sarması gibiydiler âdeta.

Erhan'lar ise daha iki üç yıl önce taşınmışlardı mahalleye. Ama çabuk sevdirmişti kendini Erhan. Özellikle de Ayhan çok sevmişti onu. En çok da ciğerli yanını. Erhan dışardan bakıldığında ne kadar sert ve vurdumduymaz gözükse de çok hassas bi kalbi vardı. Onunla, konuşmadan dertleşebilirdiniz. O kadar halden anlardı.

Ayhan perişan bir durumdaydı. Ayakta zor duruyordu. Onun bu berbat hali Erhan'ı kahrediyordu. Ne yazıkki elinden de hiçbirşey gelmiyordu. Yapabileceği tek şey yanında olup acısına ortak olabilmekti ki o da bunu yapmaya çalışıyordu elinden geldiği kadarıyla.

Ama bişeyi de çok iyi biliyordu ki o da Ayhan'ın şu an yalnız kalmaya ihtiyacı olduğuydu. Çünkü ne kadar zor olsa da ve ne kadar istemese de biricik sevdiceği Aysel'iyle vedalaşması gerekiyordu.

- Şeref gel biz seninle kapıda bekleyelim, Ayhan'da... duasını yapıp gelsin.

Şeref başıyla onayladı. Konuşmaya mecali yoktu. Çok bitab görünüyordu. Erhan kadar ketum değildi Şeref. Acısını gizleyemiyordu. Ağır adımlarla yürümeye başladı.

Erhan, giderken şöyle bir baktı Ayhan'a. Titreyen elini onun çökmüş omzuna koydu. Boğazı düğümlendiği için hiçbirşey söyleyemese de bu hareketiyle "burdayız, yanındayız, yalnız değilsin" diyordu. Ayhan yine küçük bir baş hareketiyle teşekkür edebildi sadece. Erhan'da Eşref gibi ağır adımlarla uzaklaştı ordan.

Evet, o da gitmiş ve Ayhan hayatının en büyük, en çetin imtihanıyla başbaşa kalmıştı artık. Yumru yumru boğazına düğümlenen hıçkırıkları bertaraf edebilmek için başını semaya kaldırıp güçlükle yutkundu. Kulağında birkaç gün önce Aysel'le aralarında geçen konuşma yankılanıyordu.

**************
-Dün gece çok kötü bir kâbus gördüm Ayhan. O kadar içim sıkıldı ki... sabaha kadar gözüme uyku girmedi.

- O nasıl bir kâbusmuş öyle ki seni bile korkutabilmiş?

- Düğünümüz oluyordu. En sevdiğimiz şarkıyla dans ediyorduk. Senin üzerinde simsiyah bir takım elbise vardı. Gömleğine varana kadar herşey simsiyahtı. Sonra beyaz elbiseli birileri geldi. Yanlarında tabut vardı. Seni benden koparıp diri diri o tabuta koydular. Ben kendimi paralıyorum seni kurtarmak için, sende tık yok. Kılın pıpırdamıyor. Sesini bile çıkarmıyorsun. Yaşıyorsun ama ölü gibisin...

**************

- Rüyan çıktı Aysel'im. Bak, beni diri diri şu mezara gömdüler de ne sesimi çıkarabildim ne de kılımı kıpırdatabildim. Ben şimdi nasıl nefes alırım Aysel... nasıl yaşarım sensiz... Elim ayağımdın sen benim. Nasıl ayakta kalırım... nasıl hayata tutunurum ben şimdi...

Sevdiğinin mezarına kapanıp sessiz hıçkırıklarla ağladı, ağladı, ağladı.

☆☆☆

HAYIRDIR İNŞALLAH Kde žijí příběhy. Začni objevovat