13. İŞKENCE MAHKEMESİ

230 48 4
                                    

Hayatıma son verecek olan mahkeme salonuna bir adım atmıştım. Ancak ilerleyemiyordum. Sanki bedenim tamamen kitlenmişti ve ebediyen bu şekilde kalacaktı.

Ardımda duran askerlerden biri beni sırtımdan sertçe ittirdi. "Seni mi bekleyeceğiz sabaha kadar? Yürüsene!" diye çıkıştı.

Burnumun sızladığını hissediyordum. Halen gözlerimi açamamıştım. Karşılaşacağım manzara beni korkutuyordu.

Diğer ayağımı da öne doğru attığımda ikinci adımımı atmıştım. İlerledikçe kalbim ağrıyordu sanki.

Daha da hızlandım ve seri adımlar atmaya başladım. Duraksadım ve gözlerimi araladım sonunda.

Korktuğum şey aynen başıma gelmişti, meleğim yoktu.

Gözlerim her yerde onu arıyordu ancak o yoktu. Onu binlerce kilometre uzaktan bile tanıyabilirdim ancak o yoktu. Bu gerçeği kabullenmek istemeyerek daha çok etrafıma bakındım fakat meleğim hala yoktu.

Bir mucize olmasını diledim ve yine baktım etrafıma ama o yoktu. Gözlerim endişeyle dolup taşmış Hope ile kesişti o an.

Mahkemeye gelen tek yakınım o'ydu. İdamıma karar verilecekti ve benim için gelen tek kişi Hope idi.

Ölecek olmam kimsenin umurunda değildi. Kimse beni son bir kez görmek istemiyordu.

"İlerle!" diye çığırdı asker ardımdan. Çaresizlikle başımı öne eğdim ve acı içinde ilerledim.

Artık ölebilirdim çünkü ben ölüme terk edilmiştim. Annem benim ölmeme göz yumuyorsa bu gerçekten ölebileceğim anlamına geliyordu.

Ağlamak istemiyordum ancak şu an beni bıraksalar dağlara taşlara haykırırdım.

Annemin kalbinden silinmişsem eğer kendi kalbimi de sökebilirdim.

Başım önde bir şekilde hakimin karşısında durdum sonunda. Mahkeme salonunda ölüm sessizliği hakimdi.

Gözüme sağ tarafta duran cüppeli birisi çarptı o an. Kafamı hafifçe kaldırıp o yöne baktım.

Kim Taehyung beni savunmak için cüppesinin içerisinde dimdik bir şekilde duruyordu.

Kendinden o kadar emin bir şekilde duruyordu ki neredeyse onun beni gerçekten kurtarabileceğine inanacaktım.

Ölüm benim boğazıma sarılmıştı ancak o halen saçma sapan bir umutla beni kurtarmak istiyordu. Annem bile beni bırakmışken neden onun beni savunmak istediğini çözemiyordum.

Ve tam şu an, Kim Taehyung ilk defa bana farklı bir şeyler hissettirdi. Bu hissin ne olduğunu bilmiyordum ancak kalbimin en derinlerine dokunabilmişti.

Bir süre gözlerim onda takılı kaldı. O an gözüme hiç kimsenin görünmediği kadar güzel göründü.

Buna tam olarak ne denirdi bilmiyordum ama ciddi manada bu duruşu içimde bir şeyleri uyandırmıştı.

Normalde darmadağın olan saçları gayet düzenli görünüyordu. Koyu kahve saçlarını yana doğru taramıştı. Altında özenle ütülenmiş kumaş bir pantolon vardı. Üzerinde ise simsiyah bir gömlek vardı.

Ve son olarak gözüme çarpan bir şey oldu. Boynunda gümüş bir kolye vardı. Kolyenin ucunda ne olduğunu çözemediğim minik bir desen vardı.

Gözlerimi kısıp daha dikkatli bir şekilde baktım. Sanırım kolyenin ucundaki şey minik bir yıldızdı. Daha önce onda böyle bir kolye olduğunu görmemiştim ya da ben dikkat etmemiştim.

Bir anda başını bana çevirdiğinde gözlerimiz kesişti. Ve çok uzun bir zamandan sonra kalbimin hızlandığını hissettim. Korkudan değil, heyecandan. Saçma sapan bir heyecandan.

GRAVE | taekook ✔️Where stories live. Discover now