2. ACI VE İZLERİ

577 68 12
                                    

Jungkook'un küçükken yazdığı günlükten bir sayfa...

Sevgili günlük,

Bugün 12. yaşıma bastım ama hiçbir şey benim hayal ettiğim gibi olmadı. Bir anda büyüyeceğimi ve bir adam olacağımı hayal etmiştim. Ancak kendime aynada baktığımda hiçbir şey hissetmiyordum. Çoğu zaman hayalini kurduğum şeyler neden gerçek olmuyordu? Aynada kendimi yine aynı gördüğümde çok üzüldüm. Hatta neredeyse üzüntümden ağlayacaktım. Babam da gözlerimin dolduğunu gördüğünde bana çok kızdı.
Babam erkeklerin ağlayamayacağını söyledi. Gözlerim dolduğu için benden utandığını ve nasıl onun oğlu olabildiğimi sorguladı. Ağlamanın nesi yanlıştı? Bir insanın üzüldüğü zaman ağlaması gerekirdi ve ben de üzüldüğüm için ağladım. Ancak babam her zaman ki gibi bana kızdı. Bazen onun beni sevmediğini düşünüyorum. Belki de bazen değil hiçbir zaman sevmiyordu, bilmiyorum. Her ne olursa olsun babamın bana bu kadar çok kızması beni üzüyordu.

*****

Canım yanıyordu. Canım cayır cayır yanıyordu ve belki de ilk defa canımın bu kadar yanmasını istemiyordum. Kendimden nefret ettiğim bu hayatım boyunca ilk kez kendime acı vermek istemiyordum çünkü ilk kez bu kadar fazla acıya ulaşmıştım.

O kadar acıydı ki, iliklerime kadar hissediyordum. Tenim alev alıyordu sanki. Beynim her an zonkluyordu. Can yanması dediğinizde aklınıza her ne geliyorsa hepsini hissediyordum şu an.

Hayat böyleydi işte. Her saniyesinde farklı acı emareleri sizi bekler. Hem de sonsuza dek. Hiç olmayacak yerlerde saçma tesadüflerle karşılaşırsınız. Sonuç olarak yine ulaşacağınız tek şey acı olur.

Kalbinizde hissedeceğiniz en yoğun duygu ise en başından beri söylediğim gibi korku ve pişmanlık olurdu.

Kulaklarımda sanki melodiler yankılanıyordu veya ben kafayı yemiştim. Gerçi ben kafayı yiyeli çok uzun zaman olmuştu.

Beynimin tamamen uyuştuğunu hissediyordum. Bedenim hissizleşmişti. Sanki sonsuz bir uykuya dalmıştım, acılı bir uyku.

Kafamın içinde deli gibi sorular dönüyordu. Gözlerimi aralamak istiyordum ancak zorlanıyordum.

Nefes alıyordum ama sanki aldığım her nefes bana harammış gibi acıtıyordu. Boğazım sızlıyordu ve sanırım susamıştım.

Elimin üzerinde bir el hissettim bir anda. Bu elin kime ait olduğunu çok iyi biliyordum. Kime dönüşürsem dönüşeyim bu el bana ne zaman dokunursa kime ait olduğunu anlayabilirdim.

Bu Hope idi. Çocukluğumdan beri gerçekten dostum olduğuna emin olabileceğim tek insandı belki de.

Beni yalnız bırakmamış olmalıydı ancak bu ölmediğim anlamına geliyordu. Gerçekten bir insan kendini öldüremeyecek kadar beceriksiz olamazdı.

Bir insan beş defa intihar edip hepsinde başarısız olamazdı. Kendimden daha çok nefret ettiğim bir hayata devam etmek istemiyordum.

"Uyandı mı?" diye bir ses duydum. Bu ses çok tanıdıktı. Meleğimin, biricik annemin sesiydi. Sesinde acı vardı. Benim için endişelenmişti.

Halbuki artık buna alışmış olmalıydı. Oğlu her seferinde kendini ölümün kucağına atıyordu. Hangi anne oğlunun bu kadar çok ölümle burun buruna geldiğini görmüştür ki?

"Hayır," diye yanıtladı Hope. Seslerini işitebiliyordum fakat gözlerimi aralayıp konuşmakta zorlanıyordum.

Kendimi biraz daha zorladım. Madem siktiğimin hayatına devam ediyorduk bir şekilde ayaklanmam lazımdı. Zorlayarak elimi hareket ettirdim. Hafifçe Hope'un elini sıktım.

GRAVE | taekook ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin