değerli misafir

2.4K 439 174
                                    

- lee minho

chan ile arkadaş olmanın bana bu kadar iyi hissettirmesi normal mı bilmiyorum, ama şu an onunla karşılıklı oturup muhabbet etmek sanki son zamanlarda yaptığım en iyi seçimmiş gibi hissettiriyor.

chan ve ben ortak noktası olan insanlar değiliz aslında çok. gerçi, bu doğru mu onu da pek bilmiyorum. changbin pek sevmiyor onu, ben de bu zamana kadar eğer o sevmiyorsa bizim de ortak noktamız yoktur diye düşünmüştüm. bıraktığı imaj da ortadaydı sonuçta. hiç onunla konuşmak için çaba sarf etmedim, karşıma çıkmadı veya ben onun karşısına çıkacak bir konumda olmadım.

zaten çok az zamandır doğru dürüst tanışıyorduk. ve resmi olarak tanıştığımızdan beri hissettiğim o uzaklığın dün geceki konuşmamızdan beri kendini daha az belli ettiğini söyleyebilirdim. tamamıyla açmıyordu bana kendisini, belki de ben sormadığımdan, ama yine de eskisi gibi bir takılı plak misali ne kadar erkek olduğundan bahsedip sürekli etrafındaki şeylere de olumsuz yorumlar savurmuyordu.

geldiğinde kedilerimden çekinmişti mesela. onunla dalga geçtiğimde ise çekinmiyor gibi davranmıştı. sanırım küçücük kedilerden korkmayı erkeklik gururuna yediremedi.

yemek yapmıştım bize. yemek yapabiliyor olmama şaşırmıştı. kendisi de yalnız yaşamasına rağmen sürekli dışardan yiyormuş yemeklerini. yemeğin pişmesini beklerken televizyonun karşısındaki koltuğumda oturduk beraber biraz. evimde birkaç fotoğraf vardı çerçevelenmiş. onları inceliyordu uzaktan, ama sormuyordu.

"fotoğrafa mı odaklandın o kadar?" dedim emin olabilmek için. başını salladı.

"seungmin ile ben. çok küçüktük o zaman, ilkokuldan beri yakın arkadaşlarız, ve ikimizin de tiyatroya ilgisi var."

"kaç yaşından beri?"

"on sanırım. okuldaki müzikallerde falan oynuyorduk o zaman beraber. senin izlediğin oyunda kocam rolündeydi."

"sana bir şey soracağım." dedi aniden bana doğru vücudunu döndürerek. "ama bana yine ders vermeye çalışmayacaksın. cevabını merak ediyorum."

"sor tabii." aslında gelecek soru tiplerini tahmin edebiliyordum ama onunla bu kadar mesafe kat ettikten sonra sorularına sert çıkışarak öğrenme hevesini kıramazdım. çünkü belli ki merak ediyordu. 

"kadın kılığına girmek seni rahatsız etmiyor mu?"

"yani..." dedim biraz duraklayarak. "tiyatroda çok yaygın bir şey, başka bir erkeğin rolüne girmek veya kadın rolüne girmek arasında pek bir farkı olmuyor. ikisi de sen değilsin sonuçta."

"senin erkek olduğunu bilmesem o gün gerçekten kız olduğunu düşünürdüm herhalde. baya... kız gibiydin."

"o ne demek öyle?" aslında iltifat ediyordu ama muhtemelen farkında değildi. oyunculuğumu övüyordu.

"ne bileyim oğlum işte... anladın sen."

sanırım övgü alıyor olmanın heyecanıyla ben de onun gibi yan oturdum koltukta. "hayır anlamadım, açıkla."

"cilveli falandın işte oğlum, sırıtmıyodu yani."

sesli bir şekilde güldüm. o konudan uzaklaşmaya çalıştıkça ben üzerine gidiyordum ama daha fazla üstelemek istemedim. duyduklarım yetmişti. bu yüzden başımı kanepenin sırt kısmına yasladım. yüzümde aptal bir sırıtış vardı. silemiyordum.

bad news! minchanWhere stories live. Discover now