Öyle mutlu olmuştu ki... Gökmen'i karargaha bırakıp birlikte yola çıktığımız andan itibaren yüzünde silinmesi oldukça güç bir tebessüm hüküm sürüyordu. Bir an için, yalnızca bir an için bu nöbet işinin onun başının altından çıktığını bile düşünmüştüm ancak hemen sonrasında bunu düşünmemin bile abime haksızlık olduğunu ve tüm bu saçmalıkların benim kuruntum olduğuna kendimi inandırmıştım.

Tamam. Nöbet işini o ayarlamamış olabilirdi ama bizim evin önünde dolaşması kesinlikle tesadüf sayılamazdı.

"Evet. Yanımdalar." Elimdeki küçük çantayı hafifçe kaldırarak görmesini sağladığımda bakışları usulca alelacele hazırladığım çantaya kaydı. Dudakları memnuniyetle kıvrıldı ve beyaz dişleri açığa çıkacak şekilde gülümsedi. "Kitaplarımı da getirdim. Belki gece uyuyamazsam çalışırım." Sınavlarıma son bir hafta kalmıştı ve ben sınava kocam ile gidip abim ile dönecek, sonrasında onlarla birlikte güzel bir yemek yiyecektim.

"Tabii. Belki bir sonraki gelişin için birkaç eşyanı burada bırakmak istersin..." Eli ile yaklaşık üç metre ilerideki bir odayı işaret ederken eli ayağı birbirine dolaştı. "Orası tamamen sana ait. Doğrusu bu evi aldığımdan beri o oda senin için ayrıldı." Yutkundu ve bakışlarını yeniden yüzüme çevirdi. "İstersen önce üzerini değiştir, sonrasında birlikte evi gezelim. Böylelikle ne, nerede kolayca öğrenebilirsin."

Başımı hızlıca sallayarak beni işaret ettiği odaya doğru yürütmesine izin verdim. Evi bizim evden daha büyüktü. Çok eşyası yoktu ancak salonun çok küçük bir kısmını gördüğüm kadarıyla zevkli bir adamdı. Kahve ve krem renkleri bütün evde ağırlıklıydı. Oldukça huzurlu görünen, göz yormayan, sade ama çok şık bir evi vardı. Beğenmiştim.

Birleşen ellerimiz bana ait olduğunu söylediği odanın önüne varana kadar elimi bir an olsun ayrılmadı. Avuçlarının bir kısmı, Gökmen'in avuçları gibi yer yer nasırlıydı. Parmaklarımı okşayan baş parmağının iç yüzü de. Yine de bu durum beni biraz olsun rahatsız etmedi. Aksine, ellerini avuçlarımın arasına alıp her bir yanını yumuşayana kadar türlü türlü kremler ve bakım ürünleri kullanma isteğimi körükledi. Nasırlarıyla bile çok güzel elleri vardı. Benimkiler gibi ince, uzun parmakları ve büyük avuçları.

Zihnim bana bir oyun oynadı. Yalnızca birkaç saniye,abim ile Gökmen'i karşılıklı oturttuğumu ve türlü türlü kremler ile ellerini kremlediğimi düşündüm. Yetmedi bu sahneyi gözümde canlandırma gafletine düştüm. Dudaklarımın arasından küçük, keyifli bir kıkırtı firar etti. Bunu bir gün kesinlikle denemeliydim.

Kapıyı benim için araladığını da, saçlarımın üzerine bıraktığı küçük öpücükleri de geç farkına vardım ancak o benim aksime pür dikkat beni izlediği için kıkırtımı net bir şekilde duydu. Ve bu halim hoşuna gitti. Yani onunla birlikteyken gülüyor olmam. "Üzerimi değiştirip hemen döneceğim. Giyindikten sonra kapıyı açarsan ben de yanına gelirim, güzelim."

Telefonuma gelen mesaj sesi, birkaç saniyeliğine dikkatimi dağılırken başımı sallayarak, "Tamam." diye seslendim. "Üzerimi değiştirdikten sonra kapıyı açarım." Kapıdan içeriye girdim ve beni karşılayan çocuk odasıyla gözlerimi kırpıştırmak durumunda kaldım. Odanın rengi, eşyaların büyük bir kısmı ve yatağın nevresimi bile pembe rengine bulanmıştı. Burası bir kız çocuğuna ait gibiydi. Bana.

İlk bakışta fark edememiş olsam bile bakışlarımı yataktaki nevresimden çektiğim ilk anda duvarda asılı duran iki çerçeveyi fark ettim. İçlerinde iki farklı renkte bebek tulumu vardı. Onlar bana mı aitti? Bulanıklaşan görüşüm ve aklıma doluşan soru işaretleri ile boğuşmaktan elimdeki çantayı bırakmayı bile akıl edemedim. Adımlarım duvarda asılı duran çerçevelere doğru ilerledi. Çok güzellerdi.

MÜNFERİTWhere stories live. Discover now