1. BÖLÜM: İKİ YABANCI

119K 3.8K 2.5K
                                    




27.10.2023

İşte buradayız. Yepyeni bir hikaye, farklı karakterler ve kesişen hayatlar. Sizin bizimle yolunuz ne zaman kesişti hadi buraya bırakıın.

Çok heyecanlıyım bu yüzden giriş konuşması bile yapamadım. Yorumlarınızı çok merak ediyorum. Benimle paylaşmayı unutmayın olur mu?

Yıldızımız da parladıysa sıra okumakta...

keyifli okumalar!


Bölüm 1: İki Yabancı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Bölüm 1: İki Yabancı

Bazen rüzgârın yönüne ters durmak gerekir. Hızlı ve savurgan adımlar yerine, zorlayan ama nereye gitmek istediğinden emin adımlar atabilmek, hayatın seyrini kendi istediğimiz şekilde ayarlayabilmek anlamına gelmektedir. İnsan emek verdiği, zorluğunu çektiğini hayatın tadını daha çok çıkarabilmek, karşılığını verebilmek isterdi. Belki de engebeli yollar aslında mutluluğun kapılarına çıkan asıl sokaklar demekti.

Benim için hayatıma esen rüzgâr babamdı. Onun yönünden gitmek ise tercih etmediğim ama yaşamak zorunda olduğum bir hayatın içinde olmaktı. Belli bir yaşa kadar yönünden gittiğim rüzgâra, ilk kez ters döndüğümde yüzüme çarpan soğuk hava sanki bana onun tokadıymış gibi hissettirmişti. Uğultular ondan birer nasihat, her sendelediğimde bana değen darbe ondan birer tekme. Her şeye rağmen "Vazgeçme," demiştim kendime. Vazgeçme çünkü bu hayatı sen yaşayacaksın. O değil, annen değil, ablan değil hatta seni her gün arayan abin de değil.

"Türkiye'ye dön Sidem," dedi abim tekrar bıkkınlıkla. Burada saat on ikiyi geçiyordu. Orada bir falan olmalıydı ve şirketten bu saatte çıkmış olduğunu, karanlık arabasının içinde loş ışıkla zar zor seçebildiğim yüzünde İstanbul trafiği sıkıntısı görmemle anlamıştım. Ben ise bir oda bir salon olan yirmi beşinci kattaki evimin penceresinden, şehrin ışıkları arkasına almış onu ekrandan izliyordum.

"Abi." Bıkkınlıkla ofladım. Yarım saat içinde evden çıkmalıydım ama onun ağına takılmıştım. "Orada saat bir. Bu saatte bile rezil bir trafik var. Sen ise sabah dokuzda çıktın birde eve dönüyorsun. Sözde aile şirketi ama ırgat gibi çalışıyorsun ve bana bu hayatını mı layık görüyorsun?"

"Güzelim..." Sıkıntıyla iç çekti. "Layık görmek değil bu. Mimarlık okumak istedin, babama rağmen onayladım. Şirkette pozisyonun hazır dedim bunu da sen onayladın ama mezun oldun bu sefer Milano'da çizim eğitimi almak, sergi açmak istiyorum diyerek kaçtın. Şimdi ise geçmiş geceleri barda gündüz kursta çalışmaya başladım diyorsun. Sidem ben, seni sıkıntılar çek diye göndermedim."

Milano'da ikinci yılımdı, bu konuşmayı ise bilmem kaçıncı kez yapıyorduk. Her gün mutlaka görüntülü arıyordu. Bu genelde iş saatinin çıkışında trafikte kalmışsa oluyordu. İlk param olup olmadığını soruyordu. Yetecek kadar var dediğimde neden fazlası olmadığını soruyordu. Konu uzadıkça benim Türkiye'ye dönmeme geliyordu ve olumsuz cevap aldıkça çıldırıyordu.

ZAMANIN GÖLGESİWhere stories live. Discover now