Sıfır | Yarım Kalan İddia

1.2K 111 83
                                    

Bölüm Şarkısı: Could You Love Me While I Hate Myself - Zeph

Hayat, hiçbir zaman acıyı bir film gibi vurgulamaz; biri öldüğü zaman yavaşlamaz, terk edilen birinin onu terk eden kişiden aldığı son hediyeye dünyaya sanki onun gözünden bakılıyormuş gibi odaklanmaz, iki sevgili tartışırken heyecanlı müzikler ça...

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Hayat, hiçbir zaman acıyı bir film gibi vurgulamaz; biri öldüğü zaman yavaşlamaz, terk edilen birinin onu terk eden kişiden aldığı son hediyeye dünyaya sanki onun gözünden bakılıyormuş gibi odaklanmaz, iki sevgili tartışırken heyecanlı müzikler çalmaz ya da kırık bir kalp, sona doğru onarılmaz, hep kırıktır. Yine de bazı günlerde, filmlerin mayası olan gerçek anlar yaşanır; sıradan bir yerde, sıradan iki sevgilinin ayrılışına tanık olmak hem fazlasıyla hayatın içinden hem de duygusal bir filmin zirveye ulaşan sahnelerinden biri kadar yaralayıcıdır.

O gün, o kafede tam da böyle bir an yaşanıyordu.

Dışarıdan bakan bir göz için o, acımasız bir adamdı, bir ahlak mahkemesi kurulsa belki insanlar tarafından yargılanırdı ancak kendisi, böyle düşünmüyordu. İnsanların kınar bakışlarını, üzücü sözlerini ya da kurban olarak gördükleri bu kadınla empati kurmalarını umursamıyordu. O an, yapması gereken her neyse onu yapıyordu.

Okuduğu üniversitenin öğrencilerinin uğrak mekanı olan kafede, ortada kalan masalardan birinde oturuyordu genç adam. Pek çok tanıdık simâ vardı etraflarında; sınıf arkadaşları, basketbol takımı oyuncuları, komite başkanı olduğu öğrenci kulübünün üyeleri...Şu an, şu dakika, her biri şok içerisinde ona bakıyordu çünkü Korhan, karşısındaki kadının bir bardak suyu yüzüne boşaltması ile sırılsıklam olmuştu.

"Sana inanamıyorum!" diyordu hayretle, birkaç dakika önce sevgilisi olan genç kadın. Yüzünde öfke ve hayâl kırıklığı ile oturuyordu, titreyen elinde içindeki suyu Korhan'ın yüzüne boca ettiği bardak vardı. "O kadar hafta geçirdik birlikte, bunu bana nasıl...nasıl söylersin?"

Saçlarından sular damladığı hâlde başı dik bir şekilde oturmaya devam ediyordu Korhan, hiç istifini bozmamıştı. Bu, karşısındaki kadından beklediği bir tepkiydi ve bunu göze alarak her zaman olduğu gibi dürüst davranmayı seçmişti. Ertuğrul, sırf bu sebeple Korhan'ın daima hukuk okuyamayacağı konusunda onunla dalga geçerdi ve açıkçası, neredeyse her hafta bir akademisyenle tartıştığı için mezun olamayacağını da düşünüyordu. Üst dönemden ders aldığı ve her birini yüksek notlarla geçtiği hâlde okulunun bir dönem uzamasının sebebi tam olarak buydu fakat Korhan, bunu dert ediyor gibi görünmüyordu. Tıpkı şimdi olduğu gibi...

"Yalan söylememi mi tercih ederdin, Ayla?" diye sordu kadına, bakışları o her zamanki ifadesizliği taşıyordu. Ketum bir adamdı Korhan; kimse onun gerçekten ne düşündüğünü bilemez, ne hissettiğini tahmin edemez ve kendisine sorulacak hangi soruya tepki göstereceğini kestiremezdi. Kendisi hakkında konuşmayı sevmediği gibi duygu ve düşüncelerini açığa vuracak herhangi bir davranışta da bulunmazdı, bundan dolayı yaşamı hakkında pek az şey bilinirdi. Onun okuldaki ünü, daha çok dikkat çeken görünümü ve kendisini göz önünde tutan başarılarından kaynaklanıyordu. Her sene bölümünde dereceye giren öğrencilerden biriydi; notlarını dikkatle tutar, önemli olduğunu düşündüğü her derse girmeye özen gösterirdi. Tanınan bir şirkete stajyer olarak kabul edilmiş ve iyi bir referans edinmişti; aynı zamanda okulun basketbol takımının aranan bir oyuncusu, büyük bir öğrenci kulübünün komite başkanlarından biriydi ve hiç kimse, onun tüm bunlara ayıracak zamanı ve enerjiyi nereden bulduğunu anlayamıyordu.

Bir Artı BirWhere stories live. Discover now