22: Kış ve Bahar

1.3K 119 124
                                    

Bölüm Şarkısı: There's No Way - Lauv, Julia Michaels

Bölüm Şarkısı: There's No Way - Lauv, Julia Michaels

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Eskiden, böyle karamsar biri değildim ben.

Çocukluğumun nahoş anılarla dolu olmasını kabullenmeye çalışırdım çünkü böyle yaşayan tek kişinin ben olmadığımı düşünürdüm. Bir derdim varsa mutlaka dermanını bulacaktım, yalnız kaldıysam kalabalıklaşacaktım, yere düştüysem ve kalkamıyorsam pekâlâ, güç toplayana kadar orada duracaktım. Gidersem dönecek, dönemezsem çok daha iyi bir yerde güzel bir hayat kuracaktım.

Tüm bunların tatlı yalanlar olduğunu çok, çok sonradan anladım.

Bu yalanlar bir müzik kutusundaki balerine benziyordu; durmadan dönüyor, dönüyor, dönüyor ve ona bakan insanı, sanki bir şeyler değişecekmiş hissi vererek yanında tutuyor ancak hiçbir şeyin değişmediğini görmesine engel oluyorlardı. Oysa dünya aynıydı, hep bildiğimiz o kirli ve paslı yerdi; ne içindeki insanlar farklılaşacaktı ne de onların lekelenmiş erdem anlayışları. Zenginler daha da zenginleşecek, fakirler daha da fakirleşecek, üzülenler daha çok üzülecek ve gülenler, daha çok güleceklerdi. Aileler dağılacak, arkadaşlıklar son bulacak, zaman öylece akıp önünde ne varsa kendi akıntısına katıp götürecekti. Sevenler, sevilmeyeceklerdi ve sevilenler, kendilerini sevenlere değer vermek yerine her daim kendisini sevmeyenlerin sevgisini dilenecekti.

Aşklar, ihanetle lekelenmeye mahkumdu ve her aşık, kendi aşkının ihtilalinde yazıyordu sonunu.

Tıpkı benim gibi.

Bakışlarım önümdeydi, yemek yediğimiz o masada. Boğazımdaki düğüm boynuma dolanmış bir urgan gibi, nefes almamı zorlaştırıyordu. Yumruk olan elimde tuttuğum çatal canımı acıttı ancak elimin sızısı, kalbimin sızısını bastıramıyordu. Ne de olsa ruhsal acıların yanında fiziksel acıların esamesi okunmazdı.

Toparlanmak adına derin bir nefes aldım, elimdeki çatalı yavaşça tabağıma bıraktıktan sonra suyumdan bir yudum aldım. Hiçbir şey yaşanmamış, o isim bana hiçbir şey ifade etmiyormuş gibi davranıyordum çünkü içten içe biliyordum ki o, bundan fazlası olamazdı benim için: Avuca sıkışıp kalan bir nesnenin acısı, bir küçük nefes darlığı, biraz kalp ağrısı...

"Ali?" diye sorguladığını duydum Korhan'ın, gözlerim onu buldu. Bakışları bu ismi ortaya atan kişide olmalıydı ancak o, cevabını yalnızca benden duymak ister gibi bana bakıyordu. Gülümsemeye çalıştım oysa dudaklarım mıhlanmış gibiydi, kıvrılmadı. "Üniversiteden ortak arkadaşımız."

Dikkatli bakışları gerilmeme yol açarken yaptığım açıklama yeterli gelmek bir kenara, kaşlarını çatmasına neden oldu. Tam o sırada yaptığı hatayı telafi etmek ister gibi, gereksiz bir yükseklikte araya girdi Beste. "Evet, arkadaşımız! Bizi andı demek ki...Dilinden Mevsim'i düşürmezdi zaten."

Aslında, araya girmese daha iyiydi.

Sus artık, diye yalvardım ona bakışlarımla. Allah aşkına sus, Beste.

Bir Artı BirWhere stories live. Discover now