Yarım saatin sonunda araba durdu, kapısı açıldı. Arif isimli adamı başını içeri uzattı. "Reis ben alır gelirim, sen girme istersen."

"Ağzının burnunla yer değiştirmesini mi istiyorsun Arif?" Vedat dışarı çıkmak için hareket edince Arif geriye çekilmişti ama anlamamıştı. Sesin dışarı sızmadığı terk edilmiş gibi duran eski fabrikaya baktı. Işık bile sızmıyordu ama içeride kıyasıya bir dövüş gerçekleşiyordu. Fabrikanın girişi arka taraftı, ormanı karşılayan giriş araçların kamuflajı içindi.

"Reis, Yalçın'ın adamları etrafımızı sardı. İçeride kimin olduğunu biliyorlar."

Sesli küfürleri birbiri ardına sıralayan Vedat dişlerini sıkıp kapıya yürüdü. Adamları ardından geliyordu, bir kısmı da etraflarını sarmıştı. Kapıyı ayakucuyla iterek açtı. Karanlık küçük bir alan karşıladı onu, paslı daha geniş bir kapıya omuz attı. Kapının üst kilidi tık sesiyle açıldı. Sarımsı ışıklar ve yüksek kulaklarına doldu ama aldırmadı. Genişçe bir alanın etrafı kütüklerle çevrilmişti. Kare şekilde ortaya boş bir alan bırakılmıştı ve etrafı kadın erkek fark etmeksizin insan kaynıyordu. İki iri yarı adamın tam ortada kıran kırana dövüşmesine, etraflarındaki insanlar bağırıp, tezahürat yapıyordu ve çok kalabalıktı. Efşan'ı görmek için gözlerini kıstığında adamlarından birini gördü. Adam başıyla hemen önünü işaret ettiğinde beyaz teninin ışıltısını gördü ilk. Dikkatle ve heyecanla dövüşen iki adama bakıyordu. Adımlarını hızlandırıp yanına kadar birkaç kişiye çarptı ama kimse buna umursamadı.

"Efşan!"

Adını duyan kadın başını çevirince gözleri şaşkınlıkla aralandı. Birbirlerine birkaç saniye kadar baktılar, Vedat, Efşan'ın elini tuttu. "Gidiyoruz!"

Efşan'ın arkadaşlarının dikkatini çeken hareketle irice bir adam bir adımda yanlarında durdu. "Ne oluyor?"

Vedat adama attığı bakışla tek kelime etmedi, adamın onu tanıyan tavrı anbean açığa çıktığında Efşan'a ve Vedat'a sonra da birleşik ellerine baktı. "Efşan?"

"Bir şey yok Çınar, ben birazdan geliyorum." Bakışları sertçe Vedat'a döndü ama genç adam bunu umursamadan arkasını dönerek adımlarını kapıya çevirdi. Sessizce karanlık alana geçtiler, sesten arınan kulaklarıyla nefes aldı Efşan. "Burada ne arıyorsun?"

"Bunu sana benim sormam gerekiyor." İkinci kapıyı açıp dışarı çıktılar. Etraflarındaki adamların arttığını fark etti Vedat. Efşan'ı ardına çekip etrafına göz attı. Karşı adamlardan biri siyah aracın kapısını açınca kimin indiği gördü. Elleri arkasında sırıtarak gelen adama bakarken yerinde sabit kaldı.

"Duydum ki Vedat Çelebi'nin kadını düşman topraklarına girecek kadar cesurmuş, gelip yengemle tanışayım, kendimi tanıtayım dedim."

Efşan'ın bakışları irileşti, elini tutan el sıkılaştı. Karşısındaki adama baktı, uzun boyu, geniş omuzları ve köşeli yüz hatlarıyla seçebildiği kadar ürkütücü bir yakışıklığı olduğunu fark etti. Ama kimdi, tanımıyordu.

"Tanışması gerektiği biri değilsin, gidiyoruz."

Yalçın bir metre kala durdu, suratında arsız bir sırıtma yer edinmişti. "Mekânıma gelmiş, ayıp değil mi Çelebi?"

"Önümden çekil Sancak, sana ait olduğunu bilmiyordu yoksa burada olmazdı."

"Kadının nereye gittiğini bilmiyor musun?"

Efşan kendi için saçma şeyler ifade etse de Vedat için ağır sözler olduğunu biliyordu, en azından tahmin ediyordu. Vedat'ın elini kuvvetle sıktı, adamın sıktığı diş seslerini duyumsamıştı.

Gül Sarmalı Onde histórias criam vida. Descubra agora