Avustralya / Melbourne
Aralık ayının 20. günü, 2016Roseanne çok yakında eşim olacaktı.
Aylardır bir gün olsun aklımdan çıkaramadığım, çıkarmak ne kelime; varlığını hayatın anlamı, vazgeçilmez bir ideal, kusursuz bir tanrıça imgesi haline getirdiğim biricik sevgilim, çok yakında eşim olacaktı.
Yeryüzündeki en şanslı erkeğin ben olduğuma emindim artık.
İnanmadığım, varlığımı varlığından daha üstün gördüğüm Tanrı denen şeye belki de inanmaya başlamıştım biricik bebeğim sayesinde.
Artık Tanrı'nın tahtında gözüm yoktu, en üstün olma idealim, en acımasız olma idealim gibi yok oluvermişti Roseanne ile.
Ömrümün sonuna kadar oturmak istediğim yer Tanrı'nın tahtı değil, Tanrıça'm Roseanne'in yanıydı artık.
"Sevgilim karar veremiyorum, lütfen gel yoksa ağlamaya başlayacağım artık." Telefonun diğer tarafından gelen bebeğimin ağlamaklı sesi sıcacık etmişti içimi.
"Güzelim vaktim olsa gelmemezlik yapar mıyım hiç, biliyorsun bugün önemli işlerim var." Verdiği sıkıntı dolu nefes sesini duyabilmiştim bu dediğimden sonra.
Bugün Roseanne'in gelinlik seçmeye gideceği gündü, evlilik teklifimin üstünden iki hafta geçmişken böyle erkenden düğüne hazırlanmaya başlamamızın sebebi tamamen bendim.
Bir an önce evlenip aynı evde yaşamak istiyordum sevgilimle. Babası yüzünden haftada en fazla bir gün benim evimde kalabiliyordu ve o günlerde de arkadaşlarıyla olacağı yalanını söylüyordu babasına.
Her gece onun kokusuyla uyuyup sabahları da kollarımda onun bedeniyle uyanmak için çırpınıp duran ben ise bu durumu hiç sevmiyordum, bu yüzden evlilik ne kadar erken olursa o kadar iyi olurdu benim için.
Evlendiğimiz zaman güzeller güzeli karımla geçireceğimiz geceler şimdiden heyecanlandırıyordu beni.
"Dört gelinlik arasında kaldım, kızların hepsi de farklı modelleri beğendiler, karar veremiyoruz." Dudak büzerek konuştuğuna emin olduğum bir sesle sarf ettiği bu cümleler yanına gitme isteğimi tetiklese de yapamazdım.
"Karar veremediysen dördünü birden al güzelim." diyerek kendimce mantıklı bir çözüm buldum hemen.
"Ya aşkım öyle şey mi olur! Bir tane gelinliğim olması lazım ne yapacağım dört tanesini?" İsyankar şekilde sarf ettiği cümlelere karşı gülmeden edemedim.
"Aşkım diyen o dilini koparırım Roseanne." diyerek sesimi tehditkar çıkarmaya çalışsam da işlememişti bebeğime.
"Koparamazsın, yanıma gelmiyorsun bile." Şu an konuşurken kullandığı ses tonu bana küsmek üzereyken kullandığı ses tonunun aynısıydı, yani emindim ki kaşlarını çatıyor, dudaklarını büzüyordu.
YOU ARE READING
10's Sinners || rosékook
Non-FictionEllerine çiçek değil, silah yakışıyor Roseanne Park. Kalbindeki saf nefret bedenini usul usul ele geçirirken durma, haddini aş ve Tanrı ile aynı tahtta oturan biricik sevgilinin yanına yerleş. 010222 - for @jeonlxy 「written by eosselini」