31

82 9 6
                                    

Harry

Tuttuğum kapının kolunu sıkmayı bırakıp silkelendim ve aramızda kan davası varmışçasına gözlerimi kapı koluna diktim. Neden bilmiyordum ama sanki beni buraya hapseden ve algılarımı kapatan o gibi geliyordu sanki..

Gözlerimi birkaç kere hızlıca kırpıp elimi tekrar kapı koluna attım. İndirmeye çalışırken bir anda koptu ve elimden aşağı doğru savruldu.  Şimdi ben kapıyı nasıl açacaktım cidden? Acaba biri trenden inerken beni fark eder miydi?

Aklıma gelen şeyle telefonumu çıkardım ve parmağımı parmak izi kilidinin üstüne koydum. Telefonun titremesi ve açılması gerekiyordu. Ama karşımda siyah ekran vardı sadece. Okula çok yaklaştığımız için elektrobozucular devreye mi girmişti?

Yanımda kimse yoktu, birinden yardım isteyebileceğim bir telefonum yoktu, birine ulaşabilme gibi bir şansım da yoktu ve dışarı çıkabilmem için herhangi bir yol yoktu. Burada kalmıştım.

Şanslıysam trenden inerken biri beni camdan görürdü.

Kapıyı hafifçe elimde itip hareket etmediğine kanaat getirdikten sonra geri geri yürüdüm ve bacaklarımın arkasında koltuğu hissedince durup kendimi koltuğa bıraktım.

Gözlerim kapalı yayılmış bir şekilde otururken bir anda gözlerim açıldı. Neden oldu bilmiyorum ama sanki biri aynı anda iki gözüme de dokunmuştu. Göz kapağımın altında bunu nasıl hissetmiştim? Ve gözlerimin koruma refleksi olarak aslında kapaklarını indirmesi gerekmiyor muydu?

Açık gözlerimi tekrar kapattım ve bunun sadece kendim uydurduğumu düşünerek gözlerimi tekrar kapattım. Ama bir dakika geçmemişti ki aynı hisle gözlerim tekrar açıldı. Kendim uyduruyordum. Bu gerçek değildi. Gözüm kapalıyken biri gözüme dokunamazdı. Ve ben burada yalnızdım.

Kendimi ikna edip gözlerimi tekrar kapatacakken aynı his tekrar beni buldu. Bu sefer gözlerim kapalı değildi. Açıktı. Ve ben gerçekten biri gözüme bir şey sokuyor gibi hissediyordum. Acıtmıyordu ama tuhaftı

Bir süre -birkaç saniye- gözlerimi kırpmadan tavanı izledim. Gözlerimi kapatamıyordum. Aynı el gözlerimi kapatmamı engelliyor gibiydi. El değil de her neyse artık.

Elimi kaldırıp burun kemerimi sıktım. Bunu gözlerim açıkken yapmak biraz garipti galiba. Baş ağrım geçecek gibi değildi. Vücudum bu kadar boşluktayken nasıl başım çatlayacak kadar ağrıyabiliyordu?

Elimi yüzümden indirdim ve omuzlarımı dikleştirip silkelendim. Burada boş boş oturmaktan daha iyi bir seçeneğimin olması lazımdı. Ama maalesef telefonum çalışmazken ve hiçbir eşyam da yanımda değilken yapabileceğim bir şey yoktu. Mecbur burada bekleyecektim. 

Omuzlarımı düşürüp başımı tekrar geriye attığımda rahat bir pozisyona girmeye çalıştım. Ama yine de yaklaşmamıza az kaldığını tahmin ediyordum ve uyumamam lazımdı. Gözlerimi kapatamazken bu zor olmazdı nasılsa.

Tavanı seyrederken bir şey düşünüyor gibi hissedemiyordum. Sadece kırpamadığım için yanan gözlerim ve gri metal tavan vardı. Bir de kapının önünde yerde yatan kapı kolu..

Kapı kolu aklıma gelince hızlıca kafamı kaldırdım. Ellerimi de bacaklarımdan çekip iki yanıma koyarak dengesiz bedenime kollarımla destek sağladım.

Hala elimden bıraktığım yerdeydi. Yerinin değişmediğini düşününce istemsizce gözlerimi çattım. Burada tek başımayken kim yerini değiştirecekti ki zaten? Kırmızı boyasının yer yer hafifçe soyulduğu kapı kolu yerde hareketsizce duruyordu. Trenin hızı onu etkilemiyordu. Ben trenin hızı ile sarsılırken o hareketsizdi.

Ama bir an durup düşündüğümde şu an sarsılmıyordu. Tren hareket etmiyordu ve ben bunu yeni fark etmiştim.

Kafamı ani bir şekilde cama çevirince kapatamadığım gözlerim kapandı ve ani hareketimden dolayı acıyan boynumda bir el hissettim.

By Mistake | Drarry (ASKIDA)Where stories live. Discover now