Acı geliyordu. Soyeon da farkındaydı beraber yaşayamayacaklarının. Ama inanmak istemiyordu bu acı gerçeğe. Gözyaşları kurumuş kan lekelerini nemlendiriyordu. Tepedeki ay, parlatıyordu kırmızı zemini.

"Ben de seni Ryujin, ben de seni seviyorum."

Diyebildi Soyeon. Ryujin belki de her zaman hissettiği ama ilk defa duyduğu şeye sevindi. Yüzündeki gülümseme bunun habercisiydi. Son duyduğunun bu olması da gurur veriyordu belki ona. Son bir nefes almaya çalıştı zorla.

"Jisung, sana yardım ettiğim için pişman değilim."

Son sözü bu oldu. Onun da soldu gülümsemesi. Ten rengi beyaza, kıyafetleri kırmızıya büründü. Sevdiği, örnek aldığı kadının kollarında verdi canını. Belki de onun için en güzeliydi bu. İçindeki sevgiyle kaldı. Gençliğinin güzel yıllarını, gülümsemelerini, kalbini ona bahşetti. Soyeon henüz yeni ölmüş bedene sarıldı. Hiç olmadığı kadar içten ve sıkı. Bir o kadar da güçlü ağladı. Onun hassas noktasıydı bu. Kimse yüzünden ağlamaz, üzülmez iken tek hassasiyeti kollarındaki kızdı.

Etrafıma bakındım. Üstümüzdeki kıyafetler toz olmuş, bazı yerleri de kana bulanmıştı. Yüzümdeki, yüzümüzdeki kan lekelerini farkedebiliyordum. Minho'ya baktım yavaşça. Burnu az da olsa kanamaya devam ediyordu. Yerde sürünerek yanına ulaştım. Büyük ihtimal ağlamasını tutuyordu. Artık beyaz olmasa da, beyaz gömleğinin kolunu parmak ucuma kadar çektim. Hafifçe bana bakan Minho'nun burnuna değdirdim. Bir süre tuttum öylece. Beyaz olan herşeyin kirlenmesine izin vermiştik bugün.

Bu gece gökyüzüne, iki kötü ruh ve bir melek bıraktık.

-

(1 hafta sonra)

"Jisung, sevgilim hadi kalk. Kahvaltı hazırladım."

Elleriyle bedenimi dürten Minho'ya sırtımı döndüm.

"Yemek yemeyeceğim."

"Benim evimde olduğun için yiyeceksin."

Evet doğru. Onun evinde, onun yatağındaydım. Bir kaç gündür kafa toparlamak için gelmemi söyledi. En son yanıma oturdu. Saçlarımı okşadı sakince.

"Hadi bebeğim kalk."

İstemsizce doğruldum. Çatık kaşlarımla ve uykulu bakışlarımla bakıyordum. Hâlime kıkırdadı.

"Fazla tatlı gözüküyorsun."

"Tabii canım, kesin öyledir. Uykudan kalktım ne tatlısı?"

"Ben öyle diyosam öyledir."

Diyerek öpücük bıraktı dudağıma. Sonrasında kalktı ve bana elini uzattı. Ben de onun elini tutarak yataktan kalktım. Masanın üstündeki telefonum çaldı. Arayana baktım. Jeongindi.

"Alo?"

"Jisung, güvende misin?"

Bana bakan Minho'ya baktım şaşkınca.

"Evet, Minho'nun evindeyim. Neden ki?"

"Yuna'dan sonra da Jennie öldüğü için ikisinin bağlantılı olduğu kişileri araştırıyorlar. Dikkat et, seni bulabilirler."

"Tamam, çok teşekkürler."

Diyerek kapattım. Sonrasında konuştum.

"Yuna ve Jennie'nin bağlantılı olduğu kişileri arıyorlarmış. Dikkat etmemi söyledi Jeongin."

"Bir süre dışarıda dolaşmasan iyi olur sanırım."

"Evet bence de. Ama..."

Dediğimde tekrar döndü.

"...bugün Ryujin'in yanına gidelim."

Mezarına diyemiyordum. Ağır geliyordu öyle söylemek. Benim yüzümden başına konan mezar.

"Gidelim güzelim."

-------------------------------------------------------------
yazariniz yb yi verdigi saatte atar canlarim💃 artik gecenize huzun mu katar sevinc mi bilemem BLWJVVSVPXPJA neysem iyi geceleriniz olsunn!!🧚‍♀️💖

Hurricane | MinsungWhere stories live. Discover now