thirteen

457 14 0
                                    

Sessizce banyodan çıkıp komodinin üstünde duran telefonumu alıp parmak uçlarında yürüyerek odadan çıktım. Barın hala uyuyordu ve ben garip bir şekilde erken uyanmıştım. Uykulu da hissetmiyordum. Sanırım okulun kasveti beni hep uykuya çekiyordu.

Üst kattan inen merdivenlere yöneldim. Ev dışarıdan küçük gözükse de baya genişti. İlk başta 2 katlı sanmıştım ama geniş bir çatı bile vardı 3. kat olarak. Dizaynı da gayet güzeldi. Göz yormayan estetik bej renklerin tonundaydı. Mutfak ve salonu ayrı sevmiştim.

Üstüme giydiğim pijama takımımı çıkarmamıştım ve ev modunda olmayı özlediğimi fark etmiştim. Salaş ve rahat olmak... Okulda kaldığımız için uyanır uyanmaz küçük kapsül odalardan formayla çıkıp derse geçiyorduk, tabii öncesinde kahvaltıya yetişip.

Mutfağa girip hemen elektrikli çaydanlığı çalıştırdım ve buzdolabından dün aldığımız kahvaltılıkları çıkardım. Peynirleri özenle kesip tabaklara yerleştirdim. Domates, salatalık, biber ve zeytinleri de kesip düzenledim. Ufak işleri halledip ocak başına geçtim.

Dolapların birinde bulduğum iki tane tavayı çıkardım. Ben sucuk ve yumurtayı ayrı seven insanım. İkisinin aynı tavada olmasını hiç sevmem bu yüzden ayrı ayrı hazırlayacaktım. 6 tane yumurta vardı ve hepsini harcamam gerekti çünkü dolapta kalıp çürümesini istemiyordum. Bir daha ne zaman geleceğimiz belli değildi.

İki ayrı kasede üçer tane yumurtayı çırptım ve baharatları ekleyip hazırladım. Suçunun tamamını da dilimledikten sonra ocağı yaktım. Bir tavaya zeytinyağı döktüm. Diğer tavada sucuklar kendi yağında pişecekti.

Nihayet omletler pişip sofram hazırdı. Barın'ı uyandırmak için mutfaktan çıkacaktım ki kendisi uykulu bir şekilde ayaklarını yere sürte sürte geliyordu.

Mutfağa girip beni bulmanın verdiği mutluluktan mi bilinmez yüzü gülmüş ve bana sıkıca sarılıp başıma öpücük kondurmuştu. "Güno sevgilim." Dedim heyecanla.

"Günaydın Minik." Dedi ve benden ayrılıp yüzünü sofraya çevirdi. Kocaman gözlerle bana döndü hemen ardından. Elleri ellerime uzanıp öpmüştü ve, "Ellerine sağlık." Demişti.

"Soğuyacak. Yiyelim hemen, çok açım." Dedim sofraya otururken. O da karşıma yerleşip sürahiden bir bardak su doldurup içti. Dikkatle onu izledim.

"Rutin su içme şeysi. Hadi sen başla." Diyerek bir bardak daha doldurdu kendine. Ben yemeye başlarken o da omletten kesip ağzına attı. Beğendiğine dair mırıltılar eşliğinde yemeğimizi yerken sohbet ettik.

O sırada telefonum çaldı. Ada tezgahta duran telefonuma baktım ve Barın'a döndüm. Yavaşça kalkıp arayana baktım. Kanım yüzümden çekilirken içimden titreme geçti. Babam arıyordu.

Bir an açmadan günüme devam etmek istedim ama araması zaten hayra alamet değildi asla. Saniyelik ikilemde kaldıktan sonra telefonu açıp kulağıma götürdüm. Alo bile demeden nefesimi tutmuş konuşmasını bekliyordum.

"Erkek arkadaşınla geçirdiğin zamanı bölmüyorumdur umarım." Diyen alaylı sesi kulaklarıma dolduğunda göz ucuyla Barın'a baktım. Çatık kaşlarıyla dönmüş bana bakıyordu. Yuktundum. Tam mutfaktan çıkmak için dönmüştüm ki hemen kalkıp bana engel oldu.

"Ne istiyorsun?" Dedim sakin tutmaya gayret ettiğim sesimle. Barın telefonu kulağımdan çekmiş ve hoparlöre almıştı. Tekrar yutkundum. Vücudum o kadar gerilmişti ki artık hareket bile edemeden kalakalmıştım.

"Okulunun müdürüyle sohbet ederken bugün ilk defa haftasonu dışarıda kaldığını bildirdi bana." Diyerek durdu. Bir şeyler içiyor olmalıydı ki sesleri gelmişti. Barın dikkatle onu dinliyordu. "Eve de gelmediğine göre onunla mısın?" Dedi hala eksilmeyen alayla.

Barın yanımda olduğu için ne diyeceğimi bilemedim bir süre. "Senin için ne fark eder." Dedim. Ona karşı yani öz babama karşı kurduğum cümlelerime dikkat etmeliydim.

Kuru bir kahkaha sesi duyuldu bir süre sonra hemen ciddiyetle devam etti: "Benim için fark etmez haklısın. Ama o okula neden gittiğini unutma. Ben sen orada da rahatına bak diye göndermedim." Dedi ve yine sustu bir süre. "Daha farklı önlemler almak zorunda bırakma beni." Diye de tehdit mayetinde uyardı beni.

"Ne yaparsan yap olanları beynimden asla silemeyeceğini anlaman gerek. Eğer söylemek isteseydim beni asla durduramazdın." Dedim ben de ciddiyetle. "Susuyorsam herkesin iyiliği içindir. Ama sakın beni tahrik etme yoksa yapabileceklerimden asla sorumlu olmam." Diyerek nefessiz kaldım ama sert sesimden ödün vermedim. "Unutma ben senin kızınım." Dedim bundan memnunmuş gibi bir sesle.

Cam masaya çarpan bardak sesi yankılandı. "Demek öyle. Olsun bakalım. Ama ben baban olarak uyarımı yapayım." Diyerek sustu. Gözlerim tekrar Barın'a döndü. Düz bakışlarını görmem kaşlarımı çatmıştı. Onu ilk defa böyle gördüğüme eminim. "Arkanı kolla güzel kızım." Diyerek telefonu yüzüme kapatan babamdan sonra Barın'a daha çok odaklandım.

Az önceki neşemiz uçup gitmişti ve yerine kasvetli hava gelmişti. Aklı olan insan az sonra onunla pek iç açıcı şeyler konuşmayacağımızı anlardı. Derin bir nefes alma ihtiyacı hissettim. Babamla olan konuşmamı bir kenara bırakmak istedim. Ama beyne giren şeylerin çıkması kolay değildi.

...

Hayat hiçbir zaman gülüp eğlenebileceğiniz bir yer değil. Çok gülüyorsanız sonu hiç iyi bitmez. Bunu bilmenize rağmen asla alışamıyorsunuz bazen. Hayat bu diyerek geçmek de zor yani. Dengeyi sağlamak gerek. Ama bilmeden nasıl sağlanır bu denge?

 Ama bilmeden nasıl sağlanır bu denge?

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Ha-zel & Tecessüs | ♥︎Where stories live. Discover now